30 Ekim 2008 Perşembe

Eski karşıyaka Anıları

Ne güzel oluyor böyle şeyleri yazışmak...

Benim hatırladığım girne caddesi, karayolları apartmanlarının yapıldığı doneme denk geliyor, tren yolundan köşedeki ulu çağlar apartmanına kadar olan bölge erik ağaçları ile kaplıydı, mevsiminde ağaçtan inmezdik ne yazık ki coook uzun zamandır erik alırken para veriyorum ve bu içimi acıtıyor. Bazen İstanbul’da ağaçlara tırmanmış çocuklar görüyorum, kızıp ayıplayanlar oluyor ama açıkçası ben kendimi görüyorum onlarda, tuhaf oluyorum.

Çağlar apartmanından sahile kadar olan bolum ise sazlık/bataklık alandı. Bir şekilde Karşıyaka ile Bostanlı arasında doğal bir sınırdı. Nergiz Mürşide Akyüz ilkokulunda okuduğum sure boyunca 1734 sokağın sonuna kadar, Aydoğdu ilkokulunun önünden geçerek, gider, sağa kıvrılır, tantanlardan geçmeden hemen sol yapar, demiryolu boyunca Nergize kadar yürürdük. Baharda o yolun tadına doyum olmazdı, bahçelerdeki ballıbabaların özünü arılara kelebeklere bırakmadan içerdik, ariya yetmeyen o özsu bizim neyimize yeterdi bilemiyorum ama buna da çocukluk diyorlar iste. zaman içerisinde o demiryolu boyunca apartmanlar doldu, simdi ne haldedir hic bilemiyorum, ilk Karşıyaka ziyaretimde o yolu kullanacağım , eğer ki hala duruyorsa..

 Evet, sapanla kefal avi safarilerini (tabbi o zaman bu sözcüğü kullanmazdik) hatirlamazmiyim hiç. Bahçenizden erik çalanlardan biri olma olasiligi da oldukça büyük ama açikca itiraf etmesi zor. Yetistirenlerin ellerine saglik diyelim... 6342 sokagi hatirlayamadim, bu unutkanlik, herhalde bizim o zamanlar "papaz" (bunun günah çikartmakla ilgisi olsa gerek) veya "mehtap" dedigimiz, sahilde Cemal Gürsel'in evini geçtikten sonra varilabilecek en son noktadaki yere (galiba da son durakti vaktinde) daha sıkça, günah çikarmaktan ziyade, orada bütün isiklari sönük vaziyette park etmis otomobillerde günah çikaranlari seyretmege, biraz da sadik bir keyifle onlarin kendilerini rahatsiz hissetmelerine neden olmaya gittigimizden kaynaklansa gerek... Dereye sadece yilan baligi avlamaga degil, lidaki için yemlik balçik kurtlari çikarmaga ve küçük yari tatli yari tuzlu su kefalleri avlamaga da giderdik. Hatta Bostanli balikçilarindan ayarladigimiz bir savurma bir filemiz bile vardi, üçer beser yakalardik kefallari. Sürü geçerken üzerine savurmak yeterli olurdu... Hafizamin kefallerle ilgili kismini siz tazelediniz. Tesekkürler. Dereye yilan baligi avina giderken, genelde bizim komsu apartmanin kapicisinin oglu da bizimle birlikte gelirdi. Baliklari bilmem kaç kez yere çarptiktan sonra derisi soyulur, ardindan soluk apartmanin kazan dairesinde alinirdi. Baliklar derhal beser santimetrelik parçalara bölünür ve bir kürek üzerine kazan dairesinin kazanina saliverilirdi, pistimi de büyük bir keyifle mideye indirilirdi...Bu gün ayni seyi yapabilecegimden oldukça süpheliyim, ama demek o zamanlar yapilabiliyormus... Tatilin ne oldugunu gerçekten bilmezdik, bize hegün tatil gibi gelirdi. Gamsizdik, mutluyduk... Ara sira, genelde cumartesileri, rahmetli babamin bir önceki iletimde sözünü ettigim meshur teknesi ile (Bostanli'da tanimayan pek yoktu) birkaç arkadas bir olur körfezi bir uçtan öbür uca katederek Inciralti'na plaja giderdik. Amaç macera...lodos bir patlardi, deniz allak bullak oluverirdi. Tabii biz de hava dininceye kadar oracikta çipa atmak mecburiyetinde kalirdik. Hatta orada sabahlamamiz gerektigi bile olmustu. O zamanlar cep telefonu falan ne gezer, çogu zaman telefon etmeye yetecek kadar paramiz bile yoktu ceplerimizde...kumanyamiz ve motorda benzin yeteri kadar vardi ya gerisini kim düsünürdü...berket Bostanli'dan bazi iyi aile kizlari oraya plaja gelirlerdi, onlardan babalarimiza, annelerimize haber salmalarini, bu havada geri dönemiyecegimizi, merak etmemelerini onlara söylemelerini rica ederdik, hem de kendileri ile iki laf etmek için vesile olurdu bu. Eve döndügümüzde patirti kopardi tabii. Gene de "o kadar olacak" derdik kendi kendimize...Hey gidi günler... Kovalik dediginiz, su çöl bitkisine benzeyen, ucu sipsivri bir birçok dikenden olusan bir bitki vardi, o mudur ? sayet o ise, biz de balik dizmek için kullanirdik, ama ismini bilmezdim. Tesekkürler bilgi için. Sevgiler YOLAL Tahir bey, Bir açıklama yapayım,sayın karabay yazının bir alıntı olduğunu iletisinde belirtmiş,grubumuza yeni üye olduğu için yazının sahibi erdal beyi tanımıyor ama hoş bir tesadüf oldu,erdal beyde yazısının yayınlanmasından duygulanıp berat beye cevap yazmış,zaten sıkça erdal beyin sitesinden alıntılar yapıp sizlerle paylaşıyoruz.(adı başkada olsa gül güzel kokarmış) ama önemli olan bu yazı size o eski güzel günleri hatırlatmış,çok zevkle okudum hepsini dün gibi hatırlıyorum,bizimde bostanlıda dere kenarında dünyaca ünlü papaz erikleri olan bahçemiz vardı,oradan hiç erik çalmadınızmı,bahçeler arasında aşıklar yolu vardı şimdi 6342 sk başkent ün.hastanesi arka sokağı,sevgilisini alan oraya gelirdi,bizde çocuk aklımızla onları aşk filmleri gibi izlerdik,hastanenin bulunduğu sokak büyük bir azmak idi orada sapanla kefal avlardık,suyu bulandırınca kefaller(kefal yunanca kafa demekmiş) kafalarını çıkarınca bizde avlardık,onları kovalık dediğimiz ucu sivri bitkiye dizer ve öğle yemeğimiz çıkardı,sonra tarlada çalışmaya devam,hiç tatilimiz yoktu ama yinede güzel günlerdi o günler, 


Erhan  2007/11/26,

Hiç yorum yok: