30 Ekim 2008 Perşembe

Eski Karşıyaka Anıları

Uzaklardaki….KEMAL KAMİL’in…Unutamadıkları… 

Sevgili Karşıyakalılar bu sitenin yazışma bölümüne ABD Florida’dan Kemal Kamil imzası ile defalarca not bırakan, sıkı Karşıyakalı arkadaşımızın yazılarını aşağıya aktarıyorum…umarım ilginizi çekecek.

Kemal Kamil E-mail : neseli42@yahoo.com

Bombacı geliyor,bombacı! Ne dediklerini anlamadım. Cem, Necmi, Hamdi, Mustafa, bez ve kağıttan yaptığımız topla 1699 sokağın,kumlu yolunda top oynuyoruz. Birden oyun bırakıldı. Arkadaşlarım saf durup,asker selamı veriyor. Uzun boylu,inceden yaşlı bir adam,bıyıklarına ak düşmüş,elindeki kamcıyı,başındaki kalpağın kenarına deydirip selamlıyor çocukları. Göğsündeki İstiklal Madalyası aksam üstü güneşinde parlıyor. Kara çizmeli, kilot pantolonlu, cepkenli, elmacık kemikleri çıkık, Bombacı Ali Çavuş’u ilk defa o zaman görmüştüm. Ciddi, ama asker selamı veren çocuklara sevgi dolu ince bir tebessümle demiryoluna doğru ağır ağır uzaklaştı. Yunan’ı bombalamış. Seneler sonra, Alaybey çarsısında onun adına dikili ama onunla ilgisi olmayan heykeli görüp, hayal kırıklığına uğradım. Ben Bombacı Ali Çavuş’u görenlerdenim. Alaybey sahilinde her zaman koyu yeşil renkli, şiş gibi yaprakları olan,öbek öbek saz dediğimiz bitkiler olurdu. Burada ev olmayan alanlarda,yumuşak, siyah ve üzerinde kuruyup kalmış tuz kristallerinin yaz güneşinde parladığı değişik bir topraktı. Sahilden içerilerde ise, eski Levantenlerden kalan verimli topraklarla çevrili büyücek evler vardı. Şaban bunların bizim sokağa bitişik olanında, köseye sıkışmış bir kulübede babasıyla yaşardı. Arnavutmuş. Nadiren bizimle oynardı. Daha çok babasına yardim ederdi.

İçinde yorgun bir atın çektiği bostan kuyusunun gıcırtılı sesi hala kulaklarımdadır. Küçük kutular suyla yüklenir, sırası gelen,özel bir arığa ters dönerek suyunu dökerdi. Bu alanda meyve ağaçları serpiştirilmişti. Bakla,enginar,soğan,sarmısak,dereotu,maydanoz, marul, domates, biber, patlıcan, pırasa,turp gibi son derece lezzetli bitkiler yetiştirirlerdi. Alaybey okulunun hemen kuzey doğusundaki bu malikanenin köşkü Karşıyaka özel koleji olmadan önce, sessiz sedasız Şabanla babası ayrılıp gitti. Ancak bir defa,mahallelinin su dolabının yanında piknik yaptığını hatırlıyorum.Ekşi tatlı can eriği olgunlaşınca sararan mis kokulu sarı erik ağaçlarının muhteşem gölgesi, Ege'nin sıcağına karşı dururdu. Cem le beraber bir gece bostana girip daha olmamış taş gibi armutlardan çaldık. Küçük duvarı atlayıp bizim sokağa giderken Avukat Münir bey amca tarafından yakalanıp zılgıtı yedik. Şaban okula da gitmezdi. Babası gibi iri yapılı, ayağı çizmeliydi. Onlar gidince,bakımsız bahçe,bizim futbol maçları yaptığımız, beyzbol denediğimiz bir alan olarak altmışlı senelere kadar yaşadı. Sonra içinden yol gecen, parselli,birçok apartmanın örtüsüyle,bu muhteşem yer ortadan kalktı. Bakla çiçekleri baharda açar.Siyah,beyaz şirin görünüm, kısa zamanda bakla meyvesi olarak karşınıza dikilir.Tellerin arasından içi dolu olanı koparıp yerdiniz.Enginar,bakla,dere otu,maydanoz önemli bir dörtlüğün üyelerini ilk defa orada tanıdım.İnulinle dolu enginar yapraklarının beyaz diplerini ısırıp yersiniz. Arkadan biraz su içerseniz,değişik bir tat ağzınızı doldurur. Annemin zeytinyağlı veya kuzu etiyle pişirdiği enginar yemeği için nazlandığımı hatırlıyorum. O günleri tekrar yaşamak mümkün olsa,hiç nazlanmazdım anacığım. 05 Ağustos 2007

Güzel Karşıyaka’yı elli senede elimine ettik. Artık üzerine basılacak toprak bile kalmadı. Sanki orada hiç manolya ağaçları,güller,kasım patları,fuller,mor salkımlar, yaseminler, ballı babalar yaşamamış. Deniz sahilindeki surlar, eski serin rüzgarları kapı dışarı atmış sırıtıyor. Çocuklarımız, araba parkı olmuş yollarda,top oynamaya çalışıyor. Uzak görüş, estetik, teknik bilgi, yerini küçük çıkarlara, siyasal kararlara bırakmış. Tabiatın dört milyar senedir özene bezene geliştirdiği sahili, plajları görenler, güzel Karşıyaka, dost Karşıyaka ancak birkaç ihtiyarin hayalinde bir zaman daha yasayacak. 04 Kasım2007

Eskiden bu kadar zengin değildik. Çocuklar kendi aralarında veya yaptıkları oyuncaklarla oynardı. Sapan yapmak için bir çam dalının çatallısını kesersiniz. Bu iki dalı yarım ay şeklinde telle bağlar,yanmayacak şekilde ateş üzerinde kurutursunuz. Fazlalıklar kesilip temizlenir. Eski ayakkabılardan elips seklinde meşin kesilir. Açılan iki delikten geçen lastikler kendi üzerine kıvrılıp bağlanır. Lastiklerin serbest uçları sapana tutturulur. Kuş vurmaya hazırsınız. Serçe en bol kuştu. Hiç vuramadım. Kumru avlamanın günah olduğunu öğrettiler. Etrafta pek karga olmazdı. Güvercinler ise ehli olarak beslendiğinden avlanmazdı. Baykuşlar uğursuz sayılır,hangi evin bacasında ötmüşlerse orada bir kötülük olacağına inanılırdı. Henüz leylekler Karşıyaka’yı toptan terk etmemişti. Martılar deniz kıyısında ve bilhassa ağ çeken balıkçı teknelerinde uçuşurdu. Bıldırcını,kekliği pek bilmezdik. Gediz civarına çulluk,yaban ördeği gelirdi. Bostanlı kumsalında pembe beyaz flamingolar olurdu. Kormoronlar denizdeki bol balıkla beslenirdi. Baharda Saka kuşlarını beş kuruş, on kurusa alıp azat ederdiniz. Kuşçu küçük kafes içinde bu renkli hayvanları satar. ”Azat buzat sen beni ahrette gözet” ,diye havaya atardınız. Bazen fener alayı yapardık. Konserve kurusu bir sopanın ucuna çiviyle çakılır. İçine kum doldurur üstüne gaz dökersiniz. Ya kibritle yakar veya bir başka fenerin yanan kumundan koyardınız. Karşıyaka’nın eski karanlık sokaklarında sıra olup yürürdük. Henüz her evde veya odada elektrik yoktu. Ampuller uzun tüp gibiydi.Turuncu sarı olgun ışık pek aydınlık vermezdi. Karşıyaka’da,otobüs,otomobil,buz dolabı,çamaşır makinesi,elektrik süpürgesi,kayıklarda motor yoktu. Çöp, çöp arabasıyla toplanırdı. Bu iki tekerlekli ve tek bir atın çektiği bir arabaydı. Ata ve arabaya ve kamcıya bayıldığım için, önceleri çöpçü olmak istemiştim. 24 Aralık 2007

Karşıyaka eskilerde bahçeli evlerin süslediği küçük bir şehirdi. Yamanlar deresi şehrin kuzey siniriydi. Dere boyunca kargılar yetişirdi. Biz kargılardan çeşitli oyuncaklar yapardık. Son baharda çocuk yuvasının bahçesindeki hurmalar küçücük siyah meyveler verir. Sert kahverengi bir çekirdeği olur. Kargının boğumlarını kesip tuh tuh yaparsınız. Çekirdekleri bu namlunun içinden arkadaşınıza atarak savaşırsınız. Bazen içine bir piston uydurup,basınçlı su atarak birbirimizi ıslatırdık. Kağıttan yapılıp,dikiş ipliğiyle uçurulan uçurtmanın adi şeytandı. Armudiye ise ustu elipsoid altı ikizkenar üçgene benzerdi. Altıgen daha gelişmiş yapması zor bir uçurtmaydı. Kitap,defter kaplamak için kullanılan kırmızı veya mavi kağıtlar olurdu. Dikdörtgen seklinde ,tabaka diye satılırdı. Sulu hamuru ısıtırsanız,tutkal olur. Kargı kesilip temizlenir.Dörde bölünür. Çivi veya iple birbirine bağlanır.Tabaka kağıdı kesilip hamurlu tutkalla yapıştırılır. Kuyruk kağıtları renkli kesilip bir ipe dizilir.Terazi,uçurtmayı rüzgara karsı belli bir acıyla tutan ip bağlantısının adidir. Sicim bir çomağa dolanır ve teraziye bağlanırdı. Elektrik tellerine,ağaç dallarına dolanmış uçurtmalar sık sık görünürdü. Bazen kuyruğa jilet bağlanır,başka uçurmanın ipini keserek zafer kazanırdınız. Günümüzdeki Karşıyakalı çocuklar, dar sokakları kanyon haline getirmiş evlerin,park etmiş arabaların arasında,beton yollarda oynamaya çalışır. Ne belediye,ne eksiler,hiçbir yeşil alan bırakmadı Denizi doldurmanın,plajları, balıkları,ekolojik dengeyi bozmanın hiçbir sakıncasını görmedi. Karşıyaka yazın yanan,kışın donan beton yığını halinde güzelliğini tabiiliğini kaybetti. 24 Aralık 2007

Benim kahramanlarım seyyar satıcılardır. Sermayesi olmayan,ama şerefle,alın teriyle ailesinin geçimini,doğru yollardan sağlamaya uğraşan insanlar. ”Kıtırın kupası yüz paraya! Kıtırımı kıtırımı kavururum, Dumanını dumanını savururum. Çiğ yumurta soyulmaz, Gökte yıldız sayılmaz Bizim kıtırların yemesine doyulmaz.” Bi elinde maltız,kömür,diğer elinde elek,mısır şişe torbası vardı.Yaz aksamında,Yemişçipaşa caddesiyle, bizim yolun köşesinde maltızı kurup kömürü yaktı. Marsığın ne olduğunu ilk defa ondan öğrendim. Elekteki cin mısırları bembeyaz bahar çiçekleri gibi açıp eleği doldurdu.

-Kaça amca?

-Kupası yüz paraya oğlum. Şişeyle de veriyorum.

Heyecanla Tariş’in dömisek beyaz şarabının galonluk şişesini koşup getirdim. Bazen patlamış mısırlara seker ilave ederlerdi. Mısır beyaz veya pembe renkli küçük toplar halinde satılırdı.İçinden yüz para, beş kuruş çıkardı. Haşlanmış mısır çok daha sonraları deniz kıyısında satışa çıkarıldı. Karşıyaka’da sadece Kemal Pasa caddesi,iskeleden Soğukkuyu'ya kadar kesme taşla döşeliydi. Ara yolların hemen hepsi torak veya Arnavut kaldırımıydı. Mevsime göre satılanlar ve satıcılar gezerdi. Kış aylarında

-Eksi tatlı boza!

-Tahan var pekmez var!

-Yoğurtçu!

-Gevrekçi,

-Nane suyu,kekik suyu,pelin suyu!

-Sam mali! -Macuncu!

-Aşure,muhallebi

-Salep!

-Kokorec!

-Pide!

-Kavun karpuz! ve bunların kabuğunu toplayanlar

-Turşu! -Çeşitli meyve ve sebze!

-Cerci Moiz efendi

-Kalaycı!

-Bilenci!

-Çeşmeci!

-Lağımcı!

-Gaz yağcı!

-Bohçacı!

-Boyacı!

-Çöpçü!

-Fırıldakçı, oyuncakçı

-Yeni çıkan şarkılar!

-Gazozcu!

-Dondurmacı!

-Oduncu,kömürcü!

Karşıyaka’da henüz eleklikli fırın açılmamıştı. Postahanenin yanında ve karşısında,çarsı içinde, çifte fırınlarda, çocuk yuvasının yanında, Alaybeyde üç tane fırın vardı. İstasyonun yanındaki,kurabiye börek, pide pişirmekte kullanılır. Esirgeme kurumunun karşısındaki fırın simit,un kurabiyesi yapardı. Un kurabiyesi beş kuruştu. Türkbirliğinin kantininde satılırdı. Akide sekeri,yıldız şeker,nohut,leblebi,leblebi tozu,şekerli leblebi,fındık fıstık,badem alırdık. Cumartesi günleri Ses sinemasına gidilirdi. Beş kuruş giriş,beş kuruş nohut alırdık. Balkondakiler aşağıya leblebi nohut atarlardı. Sinema mazot kokardı.Çünkü yerleri mazotla dezenfekte ederlerdi. Elektrikler kesilince yan duvardaki pencereler açılır.Aralarda gazoz satılırdı.Öpüşme sahnelerinde acayip sesler çıkar, birileri aşure diye bağırırdı. O günleri yasayanlar gittikçe azalıyor. 26.12.2007

Hiç yorum yok: