1942 doğumluların Karşıyaka anıları,
1942 doğumluların Karşıyaka anıları, yaşadıkları mahalleye göre değişir. 1669 sokak Alaybey'de eski Şan sinemasına bitişik, tren yoluna dogru giden toprak bir yoldu. Sonra Arnavut kaldırımı,daha sonra beton oldu. İçi kağıt veya bez doldurulmus topla futbol oynardık. Pahalı olduğu için,meşin topumuz yoktu. Yeni bir film gören arkadaş,görmeyenlere filmi anlatırdı. "Sahne açılıyor,oğlan beyaz ata binmiş...."
1942 doğumluların Karşıyaka anıları, yaşadıkları mahalleye göre değişir. 1669 sokak Alaybey'de eski Şan sinemasına bitişik, tren yoluna dogru giden toprak bir yoldu. Sonra Arnavut kaldırımı,daha sonra beton oldu. İçi kağıt veya bez doldurulmus topla futbol oynardık. Pahalı olduğu için,meşin topumuz yoktu. Yeni bir film gören arkadaş,görmeyenlere filmi anlatırdı. "Sahne açılıyor,oğlan beyaz ata binmiş...."
Bir ara kan kardeşi olmaya meraklıydık. Parmaktan kan çıkarılır, kan damlaları birbirine değdirilince,kan kardeşi olurdunuz. Küsmek,size çok içerleyen bir arkadaşınızın ipleri koparmasıydı. Orta parmak işaret parmağının üstüne konur. Darılmak isteyen,"Boz" diye elini uzatır. Parmakları acarsaniz,küslük başlar. "Kuşumama sak sak, İstiyor barışmak, Mendili ipek, Kendisi köpek." Teranesi psikolojik savaş silahlarındandı. Küsler,biribirinin adını söylemez, çok mecbur kalınca,Kuşumama diye hitap edebilirdi.
Aileden birileri hastalanınca,sıklıkla sebebi bilinmeyen durumlarda,kurşun döktürülür. Bu işi yapan mahallece bilinir. Erimiş kurşun "cas" diye bakır kaptaki suya dökülür. Kurşunun şekline bakarak falcı vaziyeti idare ederdi. İlaç fabrikalarımız henüz yoktu. Eğer ateşli ve öksürüyorsanız,kupa çekilir. Birçok evde,ecza dolabında kupalar vardı. Mavi ispirtoyla yanan bir pamuk,kupanın içindeki havayı alır. Kupa hastanın göğüs kafesine basılınca,negatif basınç sebebiyle deri kupanın içine doğru emilir. Kupayı çıkartırken kendine has bir ses çıkardı. Sonra tentürdiyot kafes kafes sürülür,sıcak bir yünlü bez ağrıyan yere konurdu. Zaman zaman deniz suyunun kirliliği ikazına aldırmaz,yüzerdik. Bir defa konjonktivit oldum. Rahmetli babaannem okudu,üfledi,hafiften de tukurdu yüzüme. Zehirlenme,eşek arısı sokmaları hallerinde, tedavi sarmısaklı yoğurttu. Güneş yanıklarında da normal yoğurt sürülmeden uyumak zordu.
Erkek ve kız çocukları ayrı oynardı. Beraber oynanan oyunlar,dokuztaş,körebe,ip atlama saklambaç,muku,istop... Erkekler de kendi akranlarıyla oynar ve konuşurdu. Baharda,kuşçuların sattığı kuşu 25 kuruşa alıp Azat,buzat,sen beni ahrette gözet diye uçururdunuz.
Hidrellezde, taşlarla sihirli evler yapılır,dilek tutulur,kırlara, Yamanlara, Şemikler tarafına doğru piknik yapılırdı. Eyyamı buhur'da ,en uzun günde güneşe çıkanın arap olacağı söylenirdi. Denize girmek için,karpuz kabuğunun denizde görülmesi salık verilirdi. Musevilerden gelen,balıkla süt yemenin zehirli olacağı ananesi vardı. Paskalya zamanı renkli yumurta tokuşturulurdu. Galip bedava haşlanmış yumurta alırdı. Kolonya ikramı,henüz sabunun bilinmediği Roma zamanından kalan bir Ege adetiydi. Güneş batmadan evde olma mecburiyetimiz vardı. Misafirlere ayva,vişne reçeli ikram edilir. Kahve,çay,şerbet,gazoz içilirdi. Validem,erkek çocuk boş oturmaz hayatı öğrenmeli diye beni yazları çalışmaya gönderirdi. Elektrikçi,marangoz,mobilyacı,ressam atölyesinde çırak olarak kazandığım parayı anneme verirdim. Erkek çocuk olmanın gururunu duyarak!.
İstiklal savaşı günlerinde Karşıyaka küçük bir kasabadır. Nüfusunun çoğunluğu Ermeni,Rum ve Levantenlerdir. Civar köyler Türk’tür. Karşıyaka’da geniş bahçeli evler,sahilde yabancılar ve konsoluslarin yazlıkları vardır. Belli başlı bütün büyük binalar azınlıklara aittir. Benim aklımda kalanlar arasında,Karşıyaka Lisesi Turkbirligi, Cumhuriyet, Ankara Ilkokulu, en azından çeşitli Hıristiyan mezheplerine ait dört beş kilise, Havra bir zamanlar Karşıyaka’nın ilk özel kolej binası, halk evini sayabiliriz. Verimli topraklarda,çiçek, meyve ve sebze bahçeleri içindeki malikanelerde azınlıklar zengin ve rahat yasarlar. Fakir Türk halkı kerpiç evlerde, varoşlarda yerleşmiştir. Deniz cam gibi temiz,korfez sulari doğanın bütün nimetleriyle doludur. Sahil yolunda tramvay işler,İstasyona uzanan ana yolu gaz lambaları aydınlatırdı. Vapur iskelesine paralel birkaç iskele,balıkçı kayıklarının demirlediği koy,küçük,önünde bayrak dalgalanan bir polis karakolcuğu vardı. Iskelenin hemen yanindaki artezyenden su icilirdi. Burada balikcilar cipura,kefal,mevsime gore tranca,sardalya satardi. Gediz deltasindan avcilarin getirdigi ordekler,dukkanlarin onunde ayaklarindan asılı müşteri beklerdi. Kutuphane yoktu. Karakulak, dar kucuk bir dukkanda, geceligi bes kurusa roman kiralardi. Ses sinemasinda, Misir'da cevrilmis filmler oynardi. Motorlu arac yoktu.Hava temizdi. Rodos, Girit,Makedonya gocmenleri,ulkeden kacan azinliklarin evlerine yerlestirilmis. Belli başlı yapilar, egitime, yetimhaneye ayrilmisti. Zengin degildik ama temiz, serefli, ümitli, yeni nesiller pesindeydik.
Turkbirliginde her sabah yasamı solerdim. Butun okul,hep bir agizdan tekrarlardi. Turk'um! Dogruyum,caliskanim, Yasam, Kucuklerimi sevmek,buyuklerimi saymak, Yurdumu,ulusumu ozumden cok sevmektir. Varligim Turk varligina armagan olsun! Oya Tarim, Ayse Fusun Saf, Akim Akefe, Vecehat Dalaman, Ilker Yurttas, Ilker Gurtas, Mehmet Gulen Ogan, Hasan Kalaycioglu, Ozer Yapan, Alev, Nevin Akkaya, Atilla Baykalmis, Nuran Amas, Melih Erogul, Umit Cokaglar, Ocal Bengisu, Alev Batu, Erdal, Alev, Kenan Tapman, Cicek Sertel, 1949 senesinde Turkbirligi ilkokulunda Halide Gurtin hanimin birinci sinif ogrencileriydik.
Turkbirligi Ilkokulu, Zubeyde hanimin kabrine bitisiktir. Duvardan bakinca,kabir tasinin arkasini gorurdunuz. Okulun kuzey dogusunda ise park vardir... Birinci sinif Turkce okumayi ogretir. Mujde Alfabe bitti,son sayfadir. Kursun kalemler,grafitin yumusakligina gore numaraliydi. Castel marka,yeil boyali bazen dibinde silgi olan en kalite kalemdi. Murekkep daha cok ev odevlerinde kullanilirdi. Murekkep kalemdeki yuvaya sokularak takilan , degisen kalinlikta,metalden yapilmis beyaz veya sarimtrak renkteki onemli parcaya Uç denirdi. Murekkep kalem gibi ithal maliydi. Pelikan veya Quick marka,mavi,yesil,kirmizi renkte olurdu. Siyah yazilar icin Cini murekkebi alinirdi. Okula murekkep sisesi getirmek yasakti. Cunki devrilince elbise,sira,masa da boyanirdi. O sebepten Hokkaya koyulup getirilirdi. Hokka cam veya bakalitten yapilir. Dibi sise gibi kapali,agiz kismi huni gibi iceriye donuk oldugundan, devrilse de murekkep dokulmezdi. Her sirada hokkanin icine konulmasi icin yapilmis iki delik bulunurdu. Murekkep kalemle yazarken,uca fazla murekkep alinmaz ve uc fazla bastirilmaz. Cunki murekkep kagida dagilir,yeni bastan yazmak gerekirdi. Onceleri defter ve kagit disardan gelirdi. Sonradan ikinci hamur,ucuz kağıtlar çıkı. Bunlarda yazmak ayrı hüner isterdi. Geniş puntolarla yazmak icin ya özel uç alırsınız veya bir tahta parcasini yontup imal ederdiniz. Dolma kalemler pahalliydi. Nadiren buyukler,bir gosterge gibi ceketlerine takardi. Derken tukenmez kalemler cikti. Bunlar Fransa'dan ithal edilirdi. Baslangicta duzgun yazar bazen murekkep akitirdi. Boya kalemleri de ithaldi. Sulu boya pahalliydi. Halide hanim beni Ses sinemasinin yan sokagindaki nalbura gonderdi. Toz boya,tutkal,beyaz boya diye kursun oksit aldım Öğretmenimiz bunlardan çeşitli renklerde sulu boya yaptı. Fakir zengin hepimiz bu boyaları kullanıp,bahar çiçekleri açmış bir dalın resmini yapmıştık. Ilk katta,sınıflara açılan tahta kaplı büyük bir salon vardı. Buradaki piyanoda,Halide hanim muzik yapar, biz şarki söylerdik. Ağabeyim,ablam ve ben beş sene arayla bu kabiliyetli ince hanim efendinin öğrencisi olduk. Hala sevgi ve saygiyla hatırlarız. Allah rahmet eylesin.

Turkbirligi Ilkokulu, Zubeyde hanimin kabrine bitisiktir. Duvardan bakinca,kabir tasinin arkasini gorurdunuz. Okulun kuzey dogusunda ise park vardir... Birinci sinif Turkce okumayi ogretir. Mujde Alfabe bitti,son sayfadir. Kursun kalemler,grafitin yumusakligina gore numaraliydi. Castel marka,yeil boyali bazen dibinde silgi olan en kalite kalemdi. Murekkep daha cok ev odevlerinde kullanilirdi. Murekkep kalemdeki yuvaya sokularak takilan , degisen kalinlikta,metalden yapilmis beyaz veya sarimtrak renkteki onemli parcaya Uç denirdi. Murekkep kalem gibi ithal maliydi. Pelikan veya Quick marka,mavi,yesil,kirmizi renkte olurdu. Siyah yazilar icin Cini murekkebi alinirdi. Okula murekkep sisesi getirmek yasakti. Cunki devrilince elbise,sira,masa da boyanirdi. O sebepten Hokkaya koyulup getirilirdi. Hokka cam veya bakalitten yapilir. Dibi sise gibi kapali,agiz kismi huni gibi iceriye donuk oldugundan, devrilse de murekkep dokulmezdi. Her sirada hokkanin icine konulmasi icin yapilmis iki delik bulunurdu. Murekkep kalemle yazarken,uca fazla murekkep alinmaz ve uc fazla bastirilmaz. Cunki murekkep kagida dagilir,yeni bastan yazmak gerekirdi. Onceleri defter ve kagit disardan gelirdi. Sonradan ikinci hamur,ucuz kağıtlar çıkı. Bunlarda yazmak ayrı hüner isterdi. Geniş puntolarla yazmak icin ya özel uç alırsınız veya bir tahta parcasini yontup imal ederdiniz. Dolma kalemler pahalliydi. Nadiren buyukler,bir gosterge gibi ceketlerine takardi. Derken tukenmez kalemler cikti. Bunlar Fransa'dan ithal edilirdi. Baslangicta duzgun yazar bazen murekkep akitirdi. Boya kalemleri de ithaldi. Sulu boya pahalliydi. Halide hanim beni Ses sinemasinin yan sokagindaki nalbura gonderdi. Toz boya,tutkal,beyaz boya diye kursun oksit aldım Öğretmenimiz bunlardan çeşitli renklerde sulu boya yaptı. Fakir zengin hepimiz bu boyaları kullanıp,bahar çiçekleri açmış bir dalın resmini yapmıştık. Ilk katta,sınıflara açılan tahta kaplı büyük bir salon vardı. Buradaki piyanoda,Halide hanim muzik yapar, biz şarki söylerdik. Ağabeyim,ablam ve ben beş sene arayla bu kabiliyetli ince hanim efendinin öğrencisi olduk. Hala sevgi ve saygiyla hatırlarız. Allah rahmet eylesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder