5 Temmuz 2015 Pazar

2013 YILI KARLİS YAZILARI


DEM AKADEMİSİ OSCARLARI DAĞITILDI


Uzunca bir süredir Perşembe yazısı kaleme almıyordum. Ama bu gün şööyle bir esti nevbahar işte. 

DEM AKADEMİSİ Konusu :

 Ben anca 65 e kadar sayabildim. Üstünü Asmaaltı Restoran takip etti. Geceye ilişkin bir kaç ana başlığı ileteyim hemen;

-- Öncelikle şunu söyleyebilirim ki geceye gelemeyenler çok şey kazandılar. Bir kere zulmün her çeşidi vardı:
   Ersin DOĞER in salona girişi "Destur" lar ve "Tekbir" ler arasında ve mehter marşı eşliğinde bir Padişah a yakışır biçimdeydi. Hepimiz el etek öptük."Diğerlerini bilemem ama ben, beni seçmekten vazgeçmesin" diye öptüm.

  Aliağanın çakmalarından olan eski Rektör beklenmedik bir şekilde demokratik bir oylama yaptı. Tek red oyu veren Sazanoğullarından Uğur "katli vaciptir" buyruğunu verdim. Buyruk, Yakaköy Uçbeyi Sakaloğullarından Nuri Han tarafından yerine getirildi.

  Ersin in, "Efendiler, ben artık siroz oldum. Bundan sonra görevi arkadaşım, kardeşim İsmet e veriyorum" konuşması gecenin Cumhuriyetçilik ve ulusalcılık içeren ilk ve son konuşması idi. Yazık, gerçekten de çok üzüldüm. Yoooo hayır, Ersin in siroz olmasına değil de geçirdiği psikolojik travmaya üzüldüm. 

  Çok geçmedi İran Şahı Melikşah, Feyzullah OKTAY ve Vehbi MOĞOL eşliğinde salona girdi. "Saltanat elden gidiyorsa biz de ilk gemi ile tüyelim bari"diye düşünürken Ersin e, bana ve sağ şeyim ilan ettiğim Veliaht Sadrazam Ekber Göçer e mintan ve takkelerimizi giydirmeye başladılar. Düşünebiliyormusunuz o salonun halini hadi 65 biz diyelim, 25 civarı da Batı Koleji mezunları hep beraber ayakta tekbir sesleri arasında ellerinde rakı kadehleri ile Kaf Kaf çekiyor. "Gelenlere bu zulüm değildir de nedir? Allahaşkına.."

 Yalnız sizlere Kaftan, mintan, cübbe, takke artık ne varsa giydikten ve"Padişahım Çok yaşa nidalarını" duyduktan sonraki psikolojimi anlatamam. Dilim bir yandan "Ben sizlere hizmetkarlık yapmaya geldim" diyor ama içimden itiraz edeni zındana atmak, boynunu vurdurmak, "Çok yaşa dünya padişahı"  nidaları ile yalakalık yapanı ise ödüllendirmek geçiyor devamlı. Yalakalık deyince aklınıza Ekber gelebilir ama ben bunu asla kabul etmiyorum. Çünkü Ekber i bugüne kadar hiç kimseye yalakalık yaparken görmedim. Bir tek bana "Varol, Nurol" diyor. 

 "Makedonya da Dem Akademisi açıyoruz" yazılı ayakkabı kutusunda toplanan bağışların yerine vardığında eminnn olunn.  

  Gecenin bence en büyük oscarının Feyzullah a verilmesi gerekir. Kendisine yardımcı olan Padişahın sol şeyi Enderun Bey de lojistik anlamda alkışlanmalı. Barbaros kardeşimize gelince; Osmanlı nın yükselme yıllarında daha ulvi, daha ruhani konularla uğraşırken gözlenen o ki artık kendisini Dünya işlerine adamış.Zevk u sefa aleminde bulutların üzerinde idi. Pardon idiler diyecektim.Bir yeniçeri ocağı başı olarak ocağın geleceğinden çok kendi geleceğini düşünür gibi adeta. Yüce insanla denge oluşturdular gecede. 
  Ersin ile karşılıklı plaket alıp verdik ya. Ne kadar ince düşünmüşüz değil mi? Şöyle bir düşünürseniz ikimiz de de bu ince düşüncenin kırıntılarına rastlanmaz. Semih GÜNEŞ Hocamız bu konuda nezaket dersinin nasıl verileceğini göstermiş oldu. Teşekkür ederiz...

  İlk kez yaptığımız Osmanlı Çelebileri masasında gerçekten de hep çelebi insanlar vardı. En son Metin Ceyhan da o masaya gelip rakı şişesini kaldırınca, "Hangi hallerin Kadılık anlayışında yrinin olduğu nelerin olmadığı konusunda" herkesi aydınlatan Necat Abinin iptal olduğunu anladık.Masadaki Cumhur Abimize birşeyler mırıldanıyordu ama ne dediğini duyamadık valla..
  Yücel İZMİRLİ Hocamız, İmparatorluğun gururu, medar ı iftiharı yılın bir çok gecesini ödül almakla geçiriyor. Bunu biliyoruz ve diğer Çelebilerimizle birlikte kendisiyle onur duyuyoruz. Bu gece yine öyle oldu. Zuhal İzmirli ile birlikte aldığı ödülden ötürü bir kez daha kutluyoruz. 
  25 Ocak günü Ankarada ne oldu biliyormusunuz? 4 Bakan istifa etti, bir çoğu görevden alındı. Bir hükümet gitti, yeni bir bakanlar kurulu açıklandı. Neden????  Neden olacak Karşıyakamızın CHP Belediye Başkan Adayı lisemiz mezunu Cihan TÜRSEN ile Recai ACAR Ankarada idi. Yoksa katılacaklardı geceye. Yorumu sizlere bırakıyorum.

 Katılamayanlar çok şanslıydı demekte ısrarcıyım. Yaa, sizin hiç aklınız alıyor mu, bütün bir gece orantısız biçimde iki dudak biraraya gelmemecesine devamlı kahkaha ile gülünür mü? Eziyetin bundan büyüğü reva mıdır şu gariban mümin müslümana ve Metin Ceyhan a?
 Sevgili Metin CEYHAN "Eşler ve kadınlar çok azdı. Neden getirmiyorsunuz?deyu.
  "Yok yaaa, getirelim de evde zaten zor idare ettiğimiz karizmamız hepten yerle bir olsun değil mi?".  "Siz bu gece için akademik bir gece rektörler, profesörler geliyor, çok önemli"
 diyordunuz. !!!!!!! 

  Her ne kadar restoran sahibi çıkarkaen "Padişahım, Noooolurr gene gelin, bedava bile veririm salonu, ben böyle gurup görmedim" deyu sırtımı sıvazlasa da bitap düştük valla.Hadi geceye katılanlar zulmü yaşadılar, geçti, bitti.  Ama, ya benim Padişahlık dönemim nasıl geçecek, asıl ondan haberiniz var mı? Yooookk.
Güzeeell. Anti demokrasi nedir? Çifte standart uygulamalar nedir ve nasıl uygulanır? Asıl bundan sonrası beklene....Taaaki tapelere kadar....
İmza: Haşmetmaap Mustafa
26.12.2013



BİR HAYAL KIRIKLIĞI…

Eğer bir belediye başkanı, benim gibi hiçbir menfaat gözetmeden, gelecek kuşaklara bilgi, görsel ve belge taşımak uğruna İzmir ve Karşıyaka için çırpınan birine “Sen de o şer odaklarının içindesin!” derse, ben artık o kişinin sosyal ve siyasi duruşundan şüphe duyarım.
***
“Hayırdır Tufan? ” dediğinizi duyar gibiyim.
Önce çok üzüldüğümü belirtmek istiyorum.
4 Sene önce Belediye Başkanı seçilmesi için koşuşturduğum Sayın Cevat Durak, beni bu cümleyle suçladı. Bir an şaşırdım. Dünya görüşümde, siyasi tavır ve tercihlerimde de her hangi bir değişiklik yoktu.
O halde neden? Kimdi bu şer odakları?
Konuşmanın ardından “O şer odaklarının” Karşıyaka Belediye Başkan Aday Adaylarının oluştuğu sosyal medya sitelerinde benim yorumlarımın da bulunması nedeniyle söylediğini öğrendim.
***
2 ay önce Başkan’a yazdığım mektupta da belirttiğim gibi Karşıyaka Belediyesi’nde, Başkan ile Karşıyakalılar arasında iletişimi engelleyen, Cevat Durak’ı kendi görüşleri doğrultusunda etkileyen ve kalın duvarlar ören birilerinin olduğuna inanıyorum.
Karşıyaka Karşıyaka Kent, Kültür ve Sanat Dergisi’ndeki yazım da birçok Karşıyakalının ortak görüşüdür. Sayın Cevat Durak’ın dergideki yazımı ve mektubumu bir kez daha okumasını diliyorum.

Yerel Yöneticiler, bayrak yarışı içinde olmaları gereken kişilerdir. Hiçbir başkanın, seçimlerin yaklaştığı bu günlerde diğer Başkan aday adaylarını ve onların sitelerinde yorum yapan Karşıyakalıları “Şer odakları içinde” görmeye hakkı yoktur.

Karşıyaka Belediye Başkanı Sayın Cevat Durak’ın bu yanlıştan döneceğine ve “ O şer odakları içinde” olmakla suçladığı Karşıyaka Sevdalısı Tufan Atakişi’den özür dileyeceğine inanıyorum.
Çünkü gerçek sosyal demokratlar diyalektiği ve özeleştiri yapmasını iyi bilirler…

Tufan Atakişi

Not: Bu yazımı Karşıyaka için hizmet yarışına hazırlanan, aday adaylığını ilan eden tüm Karşıyaka sevdalılarının sitelerinde paylaşacağım.
Kişilerin değil, doğruların yandaşı olacağımın bilinmesini istiyorum.






 Yaz rehaveti nedeniyle, uzun süreli aralıklarla girdiğim internet ortamı ve Karlis yazışmaları yeniden ilginç bir hal almaya başlamış. Tekne Gezisi sonrası "Norbekov 1" diyeti ve Koç Holding kaynaklı olduğu öne sürülen "Son Dakika Açıklamaları" gündemi oluşturmuş. (Üzüntülü olayları es geçiyorum)   Norbekov 1 diyetini uygulamak isterim. İsterim ama akşam alınan alkollü içecek ya da rakı ile ilgili bir bölüm bulamadım. Bilenler aydınlatırsa sevinirim. Koç Holding üst düzey yöneticisinin açıklamasını görünce hemen Arçelik servisini çağırıp buzdolabına baktırttım. Ne olur ne olmaz diye.

 "Yaz Günleri" benim için "Bakıcılık Günleri" olarak ta adlandırılabilir. Birini yeşil diğerini kırmızı yazdım ki bu iki rengin yaşamımdaki önemini bir kez daha görün istedim. 

 Yanı sıra roman okumak, denize girmek te var tabii ki. Gelin görün ki son İzmir dönüşümde yanımda kitap getirmeyi unutmuşum. İşte tam bu noktada Levent imdadıma yetişti. Roman tadında bir "Meteor Öyküsü" yazmış. 5 gün içerisinde okuyuverdim bu enfes yapıtı. Nasılda harmanlamış bilimle, edebiyatı, tarihi, hüznü ve komediyi. Adeta kısa metrajlı bir Mustafa Topaloğlu filmi çekmiş yazısıyla ve bu filmi tek kare fotoğrafla bütünleştirmiş. Evet, herşey o fotoğraf içinmiş meğer. Ancak gerçek fotoğraf Kuşadasında torun bakan Serdar GÖV den geldi. Serdar gerçek fotoğrafı göndererek Levent i tekzip etmiş oldu. 

 Doğrusu, Levent Karlis için çok büyük bir değer. Edebiyatçılık, fotoğrafçılık, yazlık site tetikçiliğinden cerrahlığa fırsat bulamıyor. Sevgili Ersin Doğer i AIGAI kazıları gerekçesiyle bertaraf ettik. Kendisini şarap ve yeraltına adamış durumda. Ama bu kez boşluk psikanalist yazarımız Levent ÇANAKKALELİOĞLU tarafından dolduruldu. Kenanım Kaderim halen şairlik kulvarında koşmaya devam ediyor. Düz yazı yazanlar için henüz tehdit oluşturmuyor.   

 Bütün kıskançlık duygularımla sseni kutluyorum Leventcim. Sıcaklığın 35 lerde dolaştığı şu günlerde uzay ve meteorlar konusunu ele alman hepimizi mutlu etti. Yalnız ne olur aşırı sıcaklarda dışarı çıkma. Bu aralar siteden kovulursan buralara bekleriz.

 Bu cevabi yazıyı yüksek hoşgörü ve gülümseyişlerine adıyorum

 İmza: Mustafa Leventsever.
14.08.2013



Meteor Fotoğrafı Çekimi Üstüne….

Merhabalar;
Dün gece bu yılın ilk ve önemli meteor yağmuru olacağının haberini alır almaz, gerekli hazırlıklara giriştim. Makine, lens, batarya, hafıza kartı, tripod. Hazırdım meteor yağmurunu karşılamaya. Hem fotoğraf çekip hem de yeryüzüne düşmeden, havada imha etmeye…
DİK (Açılımı; Doğa İstihbarat Kurumu olup, devlet- hükümet ile hiçbir bağlantısının olmadığını özellikle belirtmeliyim) den gelen bilgiler göre atmosfere tahmini giriş saati olarak 00:54 olarak geldiyse de, daha önceden hazırlıklı olmakta fayda vardı. Belki öncü kuvvetler daha önce yoklama çekeceklerdi.
Akşam yemeğini oturur, kahvesini yarı yatar pozisyonda aldıktan sonra, uzay istasyonundaki şezlonguma, pardon koltuğumu dicektim yatar pozisyona getirme zamanı gelmişti. Yanımda Naturelover ( Patriot- vatansever füze bataryasına inat bu ismi takasım geldi) sistemimi hazırladım. Ekipman şunlardan oluşuyordu: NASA’nın da kullandığı NIKON makine ( gerçi benimkisi D 800 modeldi, ama olsundu, Nikon’du ya), SAMYANG 14 mm lens ( geniş bir görme alanına ihtiyacım vardı, başımıza düşecek yaşların nereden geleceği belli olmazdı, bu kadar taş için oldukça fazla günah işlememiz gerekirdi herhal), MANFROTTO füze rampası ( yani tripod ), Wireless Remote Control Unit. Bir de Ayped. Yaşamın olmazsa olmaz haline gelen aygıtı. Huston, Ay üssü alfa, Mars üssü beta, Jüpiter üssü gama ile haberleşmede heran- her eve lazım, bir alana yanında, ayrıyeten bir adet ayfon verseler iyi olcek kanımca. Gerekli açı
ölçümleri, gugıl map, navigasyon, yeterdi bu kadar atmasyon...
Saatlerce gözümü kırpmadan gökyüzünü taradım durdum, bir de baktım, ne göreyim, daha doğrusu göremeyeyim aypedimi okumak için çıkarttığım gözlüğüm yanımdaki kumanda masasında ( bildiğiniz plastik bahçe sehpası canım ) kalmamış mı?!. Uzay üsleri vaziyeti çakmadan, hemen (gündüz-gece görüş) gözlüğümü taktım. Gelin artık eyy taşlar, kayalar. Sizden korkan kum tanesi olsun. Daha sonra aldığım gizli bilgilere göre onlar benden korkmuşlar ve atmosfere kum- çakıl tanesi olarak girmişler. Bu duam da kayıtlara geçsin diye paylaşmak istedim.
Saat 00:30 sularında gökyüzüne dikili gözlerime ilk, öncü meteorlar yakalandı. Tam nişan alıp ateş edecektim, fotoğrafını çekecektim ki, sönüp gitti. Bu kadar mıydı enerjileri, bataryaları?!... Pehh… Bu durumda nasıl çekecektim fotoğraflarını. Buldum makinamın Hiss-i Kablel Vuk-u modunu kullanacaktım. Şöyle ki, bu moddda; ister içinize doğsun, ister müneccim pastası yemiş olun, makinayı rastgele tetikliyorsunuz, içinizden belirlediğiniz sayıya kadar saymaya çalışın dicem, olmucak, benim gibi unutkansanız, bu kez nerede kaldığınızı unutup sıkıntı yaşamanızı istemem. Canınız istediği, susadığınız, tuvaletiniz geldiği anda, ya da telefonla konuşacaksanız kapatıyorsunuz. İşte asıl heyecan ondan sonra başlıyor. Makine fotoğrafı işliyor vee EL Sİ Dİ ekranda görüntü ortaya çıkıyor. Tıpkı oltayı atıp çekmek gibi. Ne çıkarsa bahtınıza. Tabii bu işin misinası,
kurşunu, mantarı, yemi, ez cümle bilgisi var. Bu yazını sizinle paylaşanın da amacı bu netekim.. Sizi gülümseterek bişeyler paylaşmak…
Bu arada bazı sorunlar yaşamadım desem yalan olur, ne gibi mi?
1-Çekimler sırasında o bölgenin uçuşa yasak alan ilan edilmemesi gibi. Eeee bu çekimleri ileri demokrat bi ülkenin başbakanı yapmaya kalksaydı görürdüm ben o pilotları. Çekim yaparken bi de ne göreyim Ankara istikametinden gelip, İzmir Adnan Menderes havalanına giden uçaklar benim kadrajıma girmezler mi! Yaa olcak şeymiydi bu allasen! Önce bağırarak sesimi duyurmaya çalıştım. Hatta sitemizdeki bazı komşuların köpekleri ‘’ Levent abi bağırıyorsa vardır bir sebebi’’ diyerek bana eşlik ettiler, komşular o saatte nolyo layn diye evlerin ışıklarını yakınca, fotoğrafta ışık patlaması kaçınılmaz oldu. Ama bende çare tükenmezdi. Hemen elime aldım telsizlerimi. Aselsan Cobra telsizlerimin birini bi banda, ötekini başka bi banda ayarlayıp, önce kararlı ve sert, daha sonra yalvar yakar rica ettim, bu gecelik başka yerden geçsinler diye ama, dinleyen kim. Eh benden günah gitmişti. Derhal 1
uçak ve 2 helikopterden oluşan hava kuvvetlerimi teyakkuz haline geçirdim, kıpkırmızı alarm verdim. Silahlı havalandırmaya niyetlendim, ama, barışsever olduğum için, silahım yoktu. Olsa da kullanamazdım. Hem sivil bir hedefti, hem de uçak ve helikopterlerimin istihap yükü sıfırdı. Çünkü uçabilen model oyuncaklardı… Yine de görsel olarak, hiç olmazsa korkutmak- caydırmak , dog fayt amaçlı uçurdum onları uçurmasına da, biraz fazla uçurmuşum, kumanda rencini ( alanını ) aştığım için olacak hava filomu geri getirmek mümkün olmadı. Gerçi o sırada daha yukarılarda uçan bir Heron, ya da Avaks uçağının uçup benim hava filomu etkisiz hale getirmediği nereden belliydi ki?!...
2-Sitemizde belli saatlerde bahçe-çim sulaması var. Askarliğini jandarma olarak yapan sevgili bahçevanımız benim fotoğraf çekimimi takar mı hiç. Kendi bahçemde bile bana: ‘’ Yassah dohtorum, sulama etcem, yönetçi beni oyar sonra Allahıma’’ yanıtını aldım
3- Bu tür fotoğraflarda mutlak karanlık gerekiyor. Tümüyle gökyüzünün çekilmesinin bir anlamı yok. Düz Astronomi fotoğrafından farkı kalmaz. Kadrajda kompozisyonu destekleyecek bir nesne- mekana gereksinim var. Asıl sorun burada kendini gösteriyor. Bu nedenle yerleşim alanlarından uzakta çalışmak gerek. Bu sırada, o saatte yanınızda Yusuf’u bulundurmak gerekebilir… :)
Bi ara sitenin ana trafosuna kontakt yaptırmak istesem de, elektrik hızıyla vazgeçtim bu kararımdan.
4-Dama çıkmak da bir seçenek olabilirdi, ama aklıma divan edebiyatı şairlerinden Nefi’nin damdan düşerek hazin ölümü aklıma geliverdi. Hani kendimi övmek- benzetmek gibi olmasın, arasıra şiirler de çiziktiriyorum ya, o bakımdan yağni… :)
5-Her ne kadar Gökyüzü harita- atlaslarında yıldızların adı belirtilse de bunu gökyüzüne bakarak çıkartmak, Bizim Avusturalya’ya göçen yavrularımızın evlerini gugıl mapten bulmak gibi değil ki. NASA’ya başvurup, yıldızlar üzerine ışıklı tabela konmasını talep edeceğim doğrusu…

Şimdilik alıma gelenler bunlar. İlişikte o geceden bir fotoğraf paylaşayım sizlerle. Bunu çektiğim sırada tamı tamına 3 ( yazıyla üç) adet göktaşı geçti üstümden, hangisi duran yıldız, hangisi kayan yıldız- meteor siz biliverin gari…
Haa unutmadan bütün bunlar olurken, göktaşları yağarkene, her bir taş başına birer tane dilek tuttum. İnşallah kabul ola… 
Selam, saygı ve sevgilerimle...

Levent Çanakkalelioğlu

Hamiş: Bu yazı üstüne Sevgili Ersin, Mıstıfa ve Kenan abilerimden yazı- şiir, diğer karlisdaşlarımdan yorum beklerim ona göre.... :)
13.08.2013




Levent kardeşim Mıstıfayla Ersin ağabeylerin biri küçük öteki büyük çocuklara baktıklarından aylak bir tek ben vardım, seni kıracak değilim ya, ayrıca ve önemlisi fotoğrafın benim eski kırlarımdaki krallığımın fotoğraflarından, teşekkür ederim, eline gönlüne sağlık.(Aşağıda eski bir şiirimin yarısını kırpıp ekleme yapıp gönderdim. Sevgiler, Saygılar.)


 GECELERİN KIRALLIĞINDAN

Bir çobanım,
Köyümün yemyeşil çayırlığında.
Gece sakin sakin otlayan koyunlarımın bir kenarında.
Yere çömelmişim,
Dizlerim kollarımın arasında. 
Ay ışığı, 
Karmakarışık yıldızları, hatta saman yolu yere vurmuş,
Karanlıkta belli belirsiz, ancak,
Alabildiğine sevdalı bir yeşillik lütfediyorlar bana.
Yan tarafımda kovalıklar ve ahlat ağacı,
Dalmış karanlıklara,
Sanki uyurla uyumaz arası dinleniyorlar,
Daha çok varmış gibisinden sabahlara.
Gökyüzünün hakimleri ve ben birbirimize bakışıyoruz. 
Sevdiğim geliyor aklıma, 
Hem var hem yok, öyle ya.
Mektup yazıyorum aklımca.
Gece çıplak, gece ıssız,
Kral benim bu gecenin yalnızlığında nasılsa,
Ve tam tamına 40 küsur yıl sonra;
Hiç sevememişken zaten terk etmeleri,
Hele
Yıllar sonralarında vefasızlığı,
Hala gönlümün en diplerinde kıvrılmış uyuyorken
Çocukluğumdaki gecelerimin krallığı,
Bir su damlası derya denize dönmüş gibi,
Yine bir Can’ın
Fotoğraflarında yakaladım dün akşam yoldaşları.
Ya özlemiş ya bir şeyler olmuş bizim oralarda,
Aramaya koyulmuşlar beni cümbür cemaat,
Bırakıp ahlat ağacını koyunları kovalıkları,
Yollara düşmüşler dün gece belli,
Gökyüzünün tüm yıldızları, yakamozları.
Kenan Kader 14.08.2013




Bu yazının editörü tarafından beğenilmesi halinde Karşıyaka Karşıyaka dergisinde yayınlanması bizlere onur verir. İletirim..

 -- İlk teşekkür Karlis oluşumuna ve gerçekleştirenlere. Farklı mezunlar yine farklı bir etkinlikte buluştu. 

 -- Gezi Notları;

     Karlis Gezide idi. Her yer Foça Her yer Deniz idi. Tüm ayyaş, çapulcu, vandallar oradaydı. Orantısız zeka bu kez tekne gezisinde beraber oldu. 

     Gevrek, boyoz, börek, yumurta, kurabiye, Ekber ve ben ikram çay eşliğinde başladık saat 11:00 de.

      İsviçreden uçakla İstanbul a gelen Erhan Bilgen in oğlunun yabancı arkadaşları İngiliz Burnundaki ilk konaklamanın sonlarına doğru taksi ile geldikleri sahilden Zodyak ile tekneye getirildiler. O sırada havada helikopterler vardı. Aynı James Bond filmlerindeki gibi. 

    Kenan Kader sabaha kadar rakı eşliğinde yaprak sarma yapmış. 03:00 ten sonra sarılanların içi boştu. Teknede Uğur a bakıp bakıp gene şiir yazdı. 

    İkinci demirleme yeri olan Hamamcı koyu süper idi. İki saate yakın yüzüldü. Sonra teknenin kıç kısmındaki mangalda pişirilen çipuralar, patlıcan, biber kızartması, makarna, salata, yoğurtlu ezme ve rakı- bira eşliğinde yenildi. İkinci bir 32 kişi daha doyabilirdi kalanlardan. Uğur tok karnına denize atladı ve gene sağ salim tekneye döndü. 

   Marsilyalıların Foça ya ve Odesa ya geliş destanlarını Ersin in teknede olmamasından yararlanarak ben anlattım. 40 yıllık Foçalı kaptan ve yardımcısının bile gözleri yaşardı. İyi ki Ersin Doğer yoktu. Yoksa bu kadar havam olmazdı. 

  Yeşilay temsilcisi olarak İstanbul dan katılan Rıza Özkılıç 72 lilerin onurunu kurtardı!!! Nasıl mı? Hiç soyunmadı...Günaha da girmedi denize de...

   Ekber Göçer i anlatmaya gerek yok. İpek Beyaz Mantolu bugüne kadar deniz üstünde hiç böyle söylenmemiştir. Ekber, tekne gezisine değilde Çiçekliköy e gideceğimiz zannettiğinden yanına mayo almayı unutmuş. Bereket sempatik eşi Gül ve oğlu Noyan doğru anlayıp mayo getirmişler de acısını çıkardılar. 

  Barbaros KARABULUT gezide eksik olan ve katılamayanlar için saygı duruşu yaptırdı. Kıç kısmında teknenin stabilitesini sağladı.

  Akademisyenlerimiz bu kez Diş Hekimliğinden sıcak dostlardı. Prof. Ali Vehbi Tuncer, Turgay Seçkin, Erhan BİLGEN diş taraması sayesinde Uğur Sözen in gerçek yaşının ancak miladi takvimle ölçülebileceğini ispatladılar. Ayrıca Uğur un vücudunun ön kısmındaki kıllı tabaka Foçadaki bütün hayvan hakları savunucularını harekete geçirdi.

 Kemal Türkben Kanada dan, Erhan Bilgen İsviçre den, Rıza Özkılıç İstanbuldan, Barbaros Karabulut Kuşadasından (yangın çıkan oteli bırakarak), ben Foça dan geldim de, Erdal Abi Ayvalık tan, Ersin Doğer Şakran dan gelemedi. 

 72 liler ve 69 lular çekişmesini Sadi Beliner in gelmesi ve 69 sayısındaki popülarite ile berabere bitirdik.

 Akşamüstü ikramı olan sırasıyla karpuz ve çay çok hora geçti. Saat 17:30 civarı  Feyzullah "Abi ne zaman balık yiyeceğiz" diye sordu. Demek unutkanlık normal bir şeymiş bu yaş gurubunda...

 Adrenalin yükseltmek amacıyla teknenin makine arızası olduğu söylentisi yayıldı bir anda ve tam da dalgalara tutsak olmak üzereyken çekmek üzere ikinci bir tekne geldi. Bizi yedekledi. Böylece planlarımızdaki Kosova ve Club Med plajlarını gezemedik. Ancak ekip muhteşem idi. 

 Final fotoğrafımızı tekneden inince çektirdik. Hem de Lise Marşımız ve Kaf Kaf eşliğinde..

 Birkaç fotoyu ekledim. Dahası da gelecektir sanıyorum.

 İmza: Miço Mustafa
28.07.2013


ZOR BİR YAZIYDI..
ÇOK ZOR...


TANER KAPLAN..
Kuzenim. Halamın oğlu. Kardeş çocuklarıyız..
Ben Bergama Yeniköy'de, O Alaşehir'de aynı yıl doğmuşuz 1955 te..
Daha sonra, elektrikçi olan rahmetli eniştem (babası) Sadettin KAPLAN ESHOT'ta göreve başlıyor... İzmir Karşıyaka' ya taşınıyorlar...
Simeranya Sineması sokağının başındaki fırının yanı başındaki eve. Hemen arka sokaktaki Ankara ilkokulunu 1965 yılında bitiriyor.. Ben de aynı yıl Bergama Yeniköy İlkokulu'ndan mezun oluyorum..
1965-1966 Öğretim yılında, köyümüzde Ortaokul olmadığı için babamlar her türlü maddi külfeti göze alarak;

--- Bilen bilir.. Her ne kadar ailem Halkçı ise de 60 ihtilâli en çok köylüyü vurmuştur.. Gerçi bütün savaşlar, bütün ihtilâller en çok köylüyü vurur ya..------ Tütün ekmişler o yıl.. Hem de icara tarla kiralayarak.. 2, 2.5 lira baş fiyat beklerken EKSPERLER (oldum olası sevmemiştim onları.. Tütünün kalitesini belirlerken o dev gibi adamı babamı aşağılıyorlardı ya... rüşvet de vermezdi babam..) 90 kuruş fiyat vermişler... Traktörümüz,  buzağılı ineklerimizi bile sattıklarını hatırlarım babamların   6/7 yaşında olmama rağmen..

Sonuç:
Halamın yanında birlikte başlıyoruz Karşıyaka Ortaokulu'nda öğrenim görmeye..
207 Cengiz KANAT
208 Taner KAPLAN
209 Erdoğan ABO (Uzaktan akrabayız..)
Birlikte sokak aralarında minyatür kale maçlar yapıyoruz...(Şener ERBÜTÜN.. Uğur GÜLER.. Ömer BEŞİKÇİOĞLU da aramızda..)
67/68 öğretim yılında mezun oluyoruz..birlikte..
Sınavlara giriyoruz...
Taner KAPLAN ATATÜRK LİSESİ............ PARASIZ YATILI
biz kazanamıyoruz..
Erdoğan ABO            :Çınarlı End. Meslek Bismil Lısesı.
Cengiz KANAT           : Karşıyaka Erkek Lisesi ne kaydoluyoruz...

Erdoğan ABO Sanat Oklulu'ndan sonra Baba mesleği Sobacı lıktan Hırdavat işine tesisat işine yöneliyor..
Ben Balıkesir N.Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümüne kaydoluyorum.

TANER KAPLAN..................... BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ BİLGİSAYAR..

İSTANBULU MESKEN TUTUYOR..
IBM  TÜRKİYE DE ONUN KURDUĞU TAM BİLGİSAYAR A.Ş İLE GİRİYOR..
RESMİ GAZETEYİ İLK KEZ İNTERNETTE O YAYINLIYOR...

BİR SÜRÜ BİLGİSAYAR PROĞRAMCISI DA YETİŞTİRİYOR BU ARA..

ERDOĞAN ABO KSK Lİ HEM KARŞIYAKA SEVDALISI.. KARŞIYAKA'DAN AYRILMIYOR...

1955 DOĞUMLUYUZ ÜÇÜMÜZDE...

YIL  2012........ ERDOĞAN ABO YAKALANDIĞI BİR HASTALIĞI YENEMİYOR ..KSK SEVDALILARINCA UĞURLANIYOR SON YOLCULUĞUNA..

YIL 2013............TARİH 18 TEMMUZ..
TANER KAPLAN..
SAAT 14.10 İTİBARİYLE TESLİM OLUYOR .. O AMANSIZ AKCİĞER Ca... sına...
58 YAŞINDA..
KUZENİM...
ÇOCUKLUĞUMUN.. İLK GENÇLİĞİMİN SIRDAŞI..

Yarın 19.07.2013 günü öğle namazını takiben BEŞİKÇİOĞLU camiinden uğurlayacağız Soğukkuyu'ya.. Babasının koynuna..
 Ruhu Şadolsun....

BİR BEN KALDIM BU ÜÇLÜDEN...
IŞIKLAR İÇERİSİNDE YATSINLAR.

Ne diyor ozan Hasan Hüseyin...

ÖLDÜK..
MERMER DE ÖLÜR..
EY ŞARKILAR
ALIN BİZİ..
Cengiz KANAT K.Lisesi 1973
19.07.2013




 Hani hatırlarsanız bir zamanlar bir PerşembeYazarı vardı ve de tabii ki Pazar Musahabecisi. Şimdi Musahebe benim konum olmadığı için bulaşmıyorum. Ama uzun süredir bir Perşembe Yazısına ihtiyaç vardı...
 Öğretimine biraz daha devam etmek isteyen ve Karlis e girmek isteyen arkadaşlar için K.Y.S. "Karlis Yerleştirme Sınavı" yapmak gerekirse aşağıdaki test tiplerine alışmanız gerekmektedir. Bu amaçla hazırlanan test sorularına uygun yanıtlar bulabilmeniz amacıyla başarılar dilerim.

 Evettt, işte size bir kaç test sorusu....

-- "Çapulcu" Nitelendirmesi Konusu:

  Sizlere bir hatırlatma yapmak istiyorum.  Taksim Gezi Parkı Olayları Nasıl Başladı?

 Soru 1:  Düşünün şimdi. Evinizden uzaktasınız, gençsiniz, bir parktaki çadırda, uyuyorsunuz. Sabaha karşı 04:00 ya da o civarda bir şey.. Birdenbire, iş makinaları giriyor, çadırlarınız yakılmaya başlıyor, ağaçlar sökülüyor, gaz sıkılıyor, su sıkılıyor ve dayak yemeye başlıyorsunuz.  
 Şimdi sizce ÇAPULCU kimdir? "İstediğiniz mantığı kullanabilirsiniz" Sadece doğru yanıtı işaretleyiniz..

a) Çadırda Uyuyanlar,
b) Çadırları üretenler,
c)  Hiç sorgulamadan emri uygulayıp. "Eeee Ne yapabiliriz ki, bizler de emir kuluyuz, Çoluk çocuğumuza böyle        yaparak  helal ekmek götürüyoruz" diyenler
d) CHP ve Faiz Lobisi


Soru 2:  Yürüyüşler başlayıpta sadece bir kaç cesur kanal, "Taksimde böyle böyle olmuştur" diyerek yayın yapınca insanların, renk, takım, parti, gözetmeksizin akın akın Taksim e ya da bir çok kentte meydanlara akmaya başlıyorlar.
 Bu durumda ÇAPULCU kimdir? Doğru Yanıtı işaretleyiniz.

a) Sabahlara kadar içip içip yürüyen ayyaşlar,
b)  BBC, CNN yayınları ve NTV kanalındaki penguenler,
c) Evlerinde zor zaptedilen % 50 lik Türkçe Olimpiyatları Severler,
d) DEM AKADEMİSi üyelerinden Uğur SÖZEN ve Kenan KADER,


Soru 3: Daha bir hafta önce aynı ülkede birbirini boğazlayan GS, FB, BJK, TS taraftarları, KSK ve Göztepe taraftarları, Adana Demirspor ve Adanaspor taraftarları birleştiler, Biber Gazı, Toma, Basınçlı su ve sert müdahele ile bu karşıt taraftar gurupları daha çok kenetlendiler.
Bu birleşmedeki ÇAPULCUlar kimdir? Doğru Yanıtı işaretleyiniz

a) Hakem hatalarına sürekli göz yuman Merkez Hakem Kurulu.   
b) Antik dönemde TOMA, şeyy pardon ROMA konusunda uzman olan Ersin Doğer,  
c) Normal bağırsak gazı varken biber gazını bulan Kimyacılar... "Eyvahhh kendi kendimi ele verdim"
d) Halk TV 


Soru 4:  ÇAPULCU olabilmek için aşağıdaki okulların hangisinden mezun olmak gerekir?

a) Tıp Fakültesi
b) Güzel Sanatların herhangi bir bölümü,
c) Mimarlık ve Mühendislik fakülteleri ya da Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi!!!!!
d) Hukuk Fakültesi
e) Öğretmen yetiştiren Üniversiteler


Soru 5:  Aşağıda adı geçenlerden en çok hangisini dinlemeyi tercih edersiniz ? 

a) Boğaziçi Üniversitesi Caz Orkestrası
b) Piyanist Davide Martello
c) Fazıl Say
d) Yiğit Bulut

 Not:  Türbanlı bacılarımıza yapılan saldırılar ve Cami içersinde içilen içki konusundaki videolar bir elime geçse hemen sizlerle paylaşacağım, paylaşacağım da elime geçemedi bir türlü.

İmza: Reutersli Mustafa     "Rötarlı Mustafa demek istemiştim. Doğru yazmışım değil mi?
21.06.2013




  Arkadaşlar, çok Değerli Yücel İzmirli Hocamız ın ricasıyla…
  Ersin DOĞER isimli arkadaşıız haddini aşarak ekteki yazıyı yazmıştır. Ben, tam artık bu arkadaşımızın yazım aleminden yok olduğunu düşünerek keyifli günler geçirmeye başlamışken birdenbire bu yazı ile şoke oldum. Bütün kıskançlık duygularımla söylüyorum ki, bu yazı Mükemmel ötesi ironiler ile dolu. 
 Ben zaten yeterince çatır çatır çatlama durumundayım. Lütfen bu yazı başlığını referans gösteren beğeni iletilerinizi kendinize saklayın.

  Anlaşılan Edebiyat mezunlarının bir özelliği de bu. "Levent ÇANAKKALELİOĞLU hariç. O da zaten bilimi filan bıraktı haklı nedenlerle."   Fen mezunları köprü, şelale fotoğrafları ile uğraşırken, edebiyat mezunları bulundukları ortama renk ve sululuk katıyor. Rakı içip eğleniyor.
  
  Huzurlarınızda Ersin DOĞER in yazısı.

  İmza: Haset Mustafa -  03.05.2013


1966 yılında Karşıyaka Erkek Lisesi’nin birinci sınıfındayım. 1 yıl Lüleburgaz Lisesi’nde okumuş,
ergenlik başıma vurmuş, 9 dersten başarısız olunca soluğu ilkokulda ve ortaokulda okuduğum
Menemen’de almışım. O yılllarda Menemen’de lise olmadığı için kalabalık bir öğrenci grubuyla
haftanın 5 günü sabah saat yedideki banliyö treniyle Karşıyaka’ya geliyor, akşam beş treniyle
dönüyoruz. Trende bin bir macera. Geç kaldığımızda bahane olarak kaç kediyi raylara kurban ettik
sayısını unuttum. Okulun dışında delikanlıyı yoldan çıkaracak her türlü vesait (langırt, bilardo, sinema v.s) var ama anada babada mal mülk yok ki sırtımızı dayayalım. İş başa düşüyor okuyalım adam olalım diyoruz. İyi ki diyoruz. Matematik, fizik, kimya gibi fen dersleri benden hoşlanmıyorlar, bana kanları ısınmıyor, yoksa benim herhangi bir ön yargım yok onlara karşı (!). Onlar Rıza Özkılıç’ın peşindeler, çocuk benden daha karizmatik geliyormuş ki onlara, yakasını bırakmıyorlar, zavallı mühendis olmak zorunda kalıyor. Daha sonraki yıllarda perişan oluyor, o çöl senin bu çöl benim…Hala da Türkiye kazan Rıza kepçe durumda. Ben mezun olduktan sonra duyduğuma göre fenciler Erkan Atik’i de kötü yola düşürüyorlar…Bir arkeolog olarak 40 yıldır çözemediğim tek sır Mustafa Karluk’un 6 edebiyat D’den mezun olup nasıl kimya mühendisi olduğu.. Devlet sırrı gibi saklanıyor…

Tarih, yanına coğrafyayı, sanat tarihini, felsefeyi, edebiyatı almış kur yapıp duruyor, göz
kırpıyor. Fransızcayı o sıralar Brigitte Bardot gibi görüyorum ama gözüm bozukmuş, sonradan Brigitte sandığım kızın rahmetli Vassaf bey olduğu ortaya çıkıyor. Bir taraftan da futbol ile atletizm kol kola girmişler ayağımdan çekiştirip duruyorlar. Rahmetli Sadık hoca korkusu da cabası.

Şaka değil felsefe dersine giriyoruz karşımızda dünya tatlısı Türk Dil Kurumu ödüllü şair Nahit
Ulvi Akgün. Edebiyat dersine giriyoruz kürsüde Macit Aray. Adam bir elma, bir armut tarif ediyor, aş ermeden dinlemek imkansız. Rahmetli resim ve sanat tarihi hocamız “Mastaba” lakaplı Sadullah
Oktay, bir derste ödev veriyor, gidiyorum hangi akla hizmet Mezopotamya’da Ur kentindeki
“Urnammu Zigguratı’nı çizip veriyorum, aferin ve 10 alıyorum, rahmetli sanki beddua etmiş, ertesi yıl kendimi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Arkeoloji bölümü 1 sınıfında ayni zigguratı yeniden çizerken buluyorum.

Büyük konuşmamak lazım. Tarihi çok seviyorum ama öğretmen olmak istemiyorum.
Öğretmen olmama isteği saplantı olmuş. Öğretmen olmamak için aklıma parlak bir fikir geliyor.
Arkeolog olmaya karar veriyorum. Nitekim oluyorum da. 1973 yılında Dil Tarih’ten mezun oluyorum.
Kader beni önce Sümerbank’da deniyor. 4 yıl kambiyoculuk yapıyorum. Turistler arkeolog olduğumu öğrenince ne işin var bankada diyorlar. Benim mazeret hazır. Türkiye’de arkeologlar sadece iki bankada çalışırlar diyorum biri Etibank, diğeri Sümerbank. Daha sonra 2 yıl çalışacağım İzmir Müzesi’nde mesleğe dönüyorum, kader ağlarını örüyor, beni 1981 yılında yeni açılan Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi (o zaman Sosyal Bilimler Fakültesi) Arkeoloji bölümüne alıyorlar. O gün bu gün akademik kariyerimde yükseldikçe daha fazla öğretmenlik yapıyorum…
1969. 6.Edebiyat .D.
Prof.Dr.Ersin Doğer




Vay bee.. Yaşam sürprizlerle dolu;

5-6 yıl kadar önceydi.. Bir  gün  Bostanlı pazarından  dönerken...
Bostanlı deresinin kenarında  küçük bir bahçenin kapısının önünde
tezgaha konmuş; demet demet  kırmızı turplar gördüm...Tezgahın başında
kimseler yoktu... "Kimse yok mu"  diye seslendim...
Bahçeden birisi çıkıp geldi...Dondum kaldım...
aradan 40-45 yıl geçmişti.. Hiç karşılaşmamıştım... Bu  bizim lise
yıllarımızdan  " Herkül Önder" di....

"Sen  Herkülsün"  dedim..Yüzünde gülücükler belirmeye başladı..."Evet"  dedi..
1960'lı yıllarda.. tıfıl   Erdal Önal'ın idolü idi... Önder Çaydam...
sırım gibi vücuduyla  tam bir sporcuydu... Hangi sporu yapsa  birinci  olurdu...
Bir pazartesi sabahı bayrak töreninden önce...Aletli jimnastik  liselerarası  İzmir
birincisi  Önder  çaydam'ı..

Ertesi pazartesi... Liselerarası İzmir  bilmem kaç kilo güreş şampiyonu Önder Çaydam'ı
Bir başka pazartesi  bilmem kaç metre izmir şampiyonu  Önder  Çaydam'ı
avuçlarımız  patlarcasına alkışlar... Kıskanırdık...

Müdürümüz  Halit Edgüer  madalyasını  boynuna takarken, gözlerimiz dolardı....
sporun bütün dallarında başarılıydı...Komple sporcuydu...
Sevgili  Abdurrahman hocamızın  gözbebeğiydi...

Yıllarca  akşamları  yatınca... Önder  gelirdi gözümün önüne....
Halter de kaldırırdı... Onun için arkadaşları ona  " Herkül Önder"  adını yakıştırmıştı...

En samimi arkadaşlarından biri de " Tarzan Hüseyin" di...
O da Pazartesi sabahları avuçlarımızı çatlatanlardandı....
O koşucu idi... İzmir de rakibi yoktu..
Cumartesi günleri ya inşaatlarda tuğla taşır 2,5 lira  kazanırdı...
Ya  da Abdurrahman beyden 2,5 alır... gidip  koşar... madalya alır gelirdi...

Önder'le kırmızı turp tezgahının başında karşılaştığımızda...
uzun uzun  lise yıllarımızdan  söz etmiş..ayrılırken de, birbirimizin telefon
numaralarını  almıştık.....
Aradan birkaç yıl geçti... 2 yıl önce Rahmi Karluk hocayı  anma gününde
Önder'e  telefon ettim..." Önder Rahmi hocayı anma günü var  gelmek
istermisin" dedim...  Çok mutlu oldu... Tabii  gelirim  dedi... ve geldi de.....
Belediyenin altındaki salonda anma günü sonrası  eskiler  bir araya  geldik...
Bana   sarıldı...sıkı..  sıkı...  öptü...  beraber geldiği  oğlu ile   tanıştırdı....
( Fotoğrafı ekte)

2012'nin  aralık ayında  yine aradım Önder'i...
Önder  ben Erdal'ım tanıdın mı?  dedim...
-  Erdal ben seni tanımazmıyım... Belediyenin altında...
bütün eski arkadaşlarımın  arasında..... Arkadaşlar  "  Siz futbolcunuz,  Önder sporcu"
demiştin... Oğlumun bana  bakış açısı  değişti... dedi....
15 aralıkta mezunların  50, yıl kutlamaları olduğunu...
Bu yıl onların yılı olduğunu... Katılmak isteyip, istemediğini  sordum....
Tabii  katılırım  dedi....
O gün özel bir nedenle  ben katılamadım... Ama fotoğraflara  baktım.. Önder  oradaydı...
Vay gidi...  koca Herkül Önder vay...

Bu sabah kalkıp, bilgisayarımı açtığımda...
İlk defa yenildiğini  duydum.... Çok ama çok üzüldüm....

Güle.. Güle   Önder...  Hoşçakal....

Erdal ÖNAL(1964)- 07.04.2013




Sadettn Elmaz hocamızla ilgili Bir Anı…
Dostlar, affiniza siginarak Saadettin ELMAS hocamiza ait bir aniyi anlatmak istiyorum. Yil 1962-1963 ogrenim yili Lise 2 fen sinifi (5 Fen A,B hatirlamiyorum!). Hocamiz Denizliden yeni tayin ile gelmis.Bize ilk dersi. Pek sert ve disiplinli gorunumde. Sinifta otorite ve disiplin saglama ugrasinda. Bizler cocuklukla genclik arasinda kendini bulmaga calisan zipir ogrenciler. Ders anlatiyor hocamiz, cogunluk kendi havasinda, herkes aralarinda fisir fisir birseyler konusuyor. Hocamiz bir iki susun dedi... Sonra bir bagirdi, 'beni soyletmeyin cok kotu soylerim' dedi. Bir sessizlik olustu. Hocamiz tekrar derse devam etti, anlatiyor... Az sonra sinif gene eski hamam eski tas, kimsenin hocamizi dinledigi yok. Hocamiz gene patladi ayni seyleri tekrarladi ve 'Beni cok kotu soyleteceksiniz' dedi  gene bir sessizlik olustu... Tekrar derse devam edildi. Ama az sonra ayni gurultulu fisildasma tekrarlandi ve bu sefer hocamiz bagirdi " ESSEK HERIFLER!" "beni en sonunda soylettiniz" dedi .Cok kisa bir sessizlik, arkadan buyuk bir gulme olustu. Hocamiz esefle ' sizlere esek demege ben utaniyorum, sizler buna guluyorsunuz' dedi ve hayiflandi. Bizlere bir sure nasihat etti. Karsilikli bir iki konusmalar oldu, ayrintiyi hatirlamiyorum. Daha sonra sonra hocamizi iyi tanidik ve cok sevdik. Tanri ondan ve onun gibi bizleri ozveri ile en iyi sekilde yetistirmege caba gosteren tum ogretmenlerimizden razi olsun. Hasan Tahsin Abakan hocamiz dahil tabii. Anlattigim olay lise 2 de (sanirim 5FenA idi) bize yeni tayin(atama) ile gelen Fizik hocamiza aittir. Eger bu Saadettin hocamiz degilse bile olay gercektir ve eminim pek cok ogretmenimizin boyle degisik anilari vardir. Sagolsunlar, varolsunlar...
Saglicakla kalin dostlar.
Toronto'dan, Mak.Y.Muh.(ITU)
Kemal Turkben P.Eng. 1964 6Fen-A mezunu


Muhteremler,
Belirttiginiz uzere, karlis de , bizleri birbirine baglayan ortak niteliklerimiz, karsiyaka liseli olmak ve karsiyakada buyumus yetismis kimseler olmakdir.
Ancak, karlislilerin ortak anlayis ve gecmis beraberliginden olusan hosgoruleri ile bir akdemik tetkik  ve arastirma konusunuda da  kardes bildigimiz dostlarimizin irdelemekerine neden olmus ki , bu vesile ile bizlerde dikkatlice okuduk, bilmediklerimizi ogrendik, tartisma sahiplerine de tesekkur etmek  bir gorevdir. Sag olsunlar.
Bununla beraber, etraflica inceleme ve arastirma isteyen bu gibi derinilgi ceken konular, cok hassas inceleneleri gerektiren konular olup,bizlere bir fikir verseler bile, genede gunumuzde, bircok medya organinda da ele alindiklarinda  bu gibi konularda tam dogru bilgilere ulasilabildiginden de ben sahsen emin olamiyorum. Cunki tarafsiz yaklasimlar cok az gorulebiliyor.
İste bu nedenledirki, bu tur yaklasimlarda su gorus veya bu gorus yaklasimi ile degilde, kendi ulkemizin degerleri ile , tarihimize sadik kalarak gecmisden dersler cikarararak ve ileriyi degerlendirerek yol katetmemizde fayda muteala ederek katkimi sunuyorum.
Ben sahsen, insani iliskiler ve beseri iliskiler konularinda, din dil irk ayirimi yapmadan , genel kultur bilgilerimizin ,faydali olacak bir formda,neticede ulkemiz ve kendi insanimizin degerlerini dikkat ederek ele almakdan fayda umarim.
 Arzettim hepinize selamlar ve tum taraflara tesekkuler, saygikarimla efendim.
Mustafa Ertuğrul Kocagra- 15.03.2013

YAHUDİLİK…

Ben de sevgili Ahmet Canga ağabeyimizin görüşlerine katılıyorum.
Sanıyorum ki bu konuda artık herşey söylendi yazıldı,
şu ana kadar çok kırıcı olmadı,ancak bundan sonrası kırıcı olabilir,
Biz anlayışlı büyük bir Karlis ailesiyiz tartışmalar belli bir seviyede sürdürülür 
ve bitirilir.
Sevgili Oker bey ve Yavuz bey bizleri bu konuda fazlası ile bilgilendirme zahmetinde bulunduğunuz için her ikinize de emekleriniz için ayrı ayrı teşekkür ederiz.
Yeni güncel konularda tartışmalarınızı okumak dileği ile .
Sevgi ve saygılarımla.
Erkan Atik


16 Mart 2013 22:43 tarihinde Ahmet Canga <canga.ahmet@gmail.com> yazdı:
Sevgili Arkadaşlar,
Bu artık
Tamamen kişisel karşılıklı atışma oldu,lütfen artık yazmayın,bundan sonrası kırıcı olacaktır,
konuyu uzmanlarına bırakalım,özürlerimle…
Sevgiler,saygılar. Ahmet CANGA

SAYIN YAVUZ AĞABEYİMİZ,
BENDE ERKAN'IN ÖNERİSİNE KATILIP, DAHA ÖNCE ÖZELDEN HEM SİZE HEMDE OKER'E BUNDAN SONRAKİ YAZIŞMALARINIZI ÖZEL MAİL ADRESİNDEN YAPMANIZI, AMA SİZ VE OKER'İN KARŞIYAKA DA  YAPABİLECEĞİNİZ TARTIŞMAYI ORGANİZE EDEREK, BİLGİLERİNİZDEN FAYDALANABİLECEĞİMİZİ YAZMIŞTIM.
OKER'LE OKULUMUZUN ORTA VE LİSE BÖLÜMÜNDE BERABER ALTI YIL BERABER OKUMUŞ OLARAK ŞUNLARI SÖYLEYEBİLİRİM.
OKER; OKULUMUZU BİLGİ YARIŞMALARINDA TEMSİL ETMİŞ, O ZAMAN FİKİRLERİ NE İSE SON YILLARDA KARŞIYAKA 'DAKİ BULUŞMALARIMIZDA FİKİRLERİNDE BİR DEĞİŞİKLİK OLMAMIŞ BİR ARKADAŞIMDIR. SİZİN YAZINIZDA İSNAT ETTİĞİNİZ GİBİ ÇALIŞTIĞI KURUMUN PARASINI ALIP DÜDÜĞÜNÜ ÇALAN BİR KİŞİLİĞE SAHİP DEĞİLDİR.
BU YAZIYI GURUBUMUZ ÜYELERİNİN BİLMESİ İÇİN YAZDIM.
SAYGILARIMLA, Ender EKMEKÇİBAŞI


Sayin Hasan Oker Gurler :
     Bana hitaben "Siyonizmi savunma konusunda gösterdiğiniz azim ve kararlılığı takdirle karşılıyorum. Kimbilir, bu azim ve kararlılığınızla Amerikan Yahudi Kongresi (AJC)’nin dikkatini bile çekebilirsiniz. En samimi temennim odur ki, Siyonizm davasına uğruna gösterdiğiniz bu çaba ve katkılarınız karşılıksız kalmaz ve Amerikan Yahudi Kongresi bunu değerlendirir ve sizi de aynı AJC’nin, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ıonurlandırdığı gibi “Profiles in Courage” ödülü ile ödüllendirir. " yazarak her seyin altinda Yahudi parmagi arama cabalariniz cevabini alinca konuyu kisisel duruma getiriniz. Ben sizin boyle yapacaginiza zaten isin basinda tahmin etmisdim. Zaten sizin gibiler hep boyle yapar.

     Ne yani simdi Sayin Basbakan Recep Tayyip Erdogan "Siyonizm davasına uğruna gösterdiği çaba ve katkıları karşılığı" mı AJC'den  “Profiles in Courage” ödülünu aldi? Bu da sizin yeni bir komplo teoriniz mi? Daha once yazmisdiniz ki "Sizi de kaygılandıran laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başına örülen çoraplarda Siyonist parmağı aramaya başlasanız bence iyi olur." Hepimizi bilgilendirsenizde bir ogrensek.

     Siz ne de olsa goreviniz dolayisiyla bu konularda bizden daha fazla seyler bilgi sahibisiniz. Bakin أخي العزيز . Bana hic kimse bu konuda bir odul vermedi. Aldigim tek odul TUBITAK'dan 2003 yilinda aldigim bilim adami odulu. O da bu iktidar TUBITAK'i ele gecirmeden once. Ama siz Cidde'de Suudi Arabistan'da calisan Organization of  Islamic Cooperation'nin parali bir memurusunuz. Siz bu kurulusun goruslerini aldiginiz para karsiligi usutuk komplo teorilerinin arkasina siginarak bize pazarlamaya calisiyorsunuz. Ne demisler, parayi veren dudugu calar.
Yavuz Corapcioglu


Sayın Yavuz Corapcıoglu,
 Siyonizmi savunma konusunda gösterdiğiniz azim ve kararlılığı takdirle karşılıyorum. Kimbilir, bu azim ve kararlılığınızla Amerikan Yahudi Kongresi (AJC)’nin dikkatini bile çekebilirsiniz.
 En samimi temennim odur ki, Siyonizm davasına uğruna gösterdiğiniz bu çaba ve katkılarınız karşılıksız kalmaz ve Amerikan Yahudi Kongresi bunu değerlendirir ve sizi de aynı AJC’nin, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı onurlandırdığı gibi “Profiles in Courage” ödülü ile ödüllendirir.
 Sevgi ve saygılarımla
 Oker


Sayin Oker Gurler:

    Size oturupda cevap yazmaya hic niyetim yokdu ama yazdiklarinizi okudukdan sonra ya okuduklarinizi kasitli olarak carpitiginiza veya okudugunuz bazi seyleri belkide ingilizce olmasindan dolayi tam anlamadiginizi dusunerek bir seyler yazayim dedim. Bu arada ben size ingilizce olarak yazdiginiz metinlerin bir tercumesinide yapivereyim

1- Efendim israil dis isleri bakanligindan kopyaladiginiz metin bu “One of Israel 's conditions for the participation of a UN observer in the Madrid Peace Conference was the revocation of the infamous resolution 3379 equaling Zionism with racism.”

    Ne diyor  burada "Madrid Baris Konferansina Birlesmis Milletler'in bir gozlemcisinin katilabilmesi icin israil'in sartlarindan biri Zionismi irkcilikla bir tutan rezil 3379 nolu BM kararinin iptalidir" Tamam mi kardesim, simdi anladiniz mi? Ne var bunda yanlis? Adam BM'e sen Siyonism kakkinda bu karari cikarttin, bunu kaldirmadikca baris konferansina gozlemci gonderemezsin diyor ve dedigini de yaptiriyor! Ama israil devleti olarak baris gorusmelerine katilmam demiyor sadece sen gozlemci gonderemezsin diyor. Bence dik duran bir hukumetin yapmasi gereken de bu.

    Ama zati aliniz ne yazmis efendim? Sunu yazmissiniz "BM 1991 kararına [Birlesmis Milletlerin Zionismin irkcilik olduguna dair da onceki kararinin iptal karari] atıfta bulunduğunuza göre, söz konusu kararı, İsrail'in barış görüşmelerine katılmak için bir koşul olarak, 1975 kararının kaldırılmasını isteyen dayatması karşısında, BM’nin barışgörüşmelerinin önünü açmak için almak zorunda kaldığını da bilirsiniz" Beyefendi biraz okudugunuzu dikkatli okuyun, ya da dogru durust bir tercume yaptirin. Tamam mi?

   BM Milletler de israil'in istegini dogru bulup 111 oyla bu karari kaldirdi mi? Kaldir di. E siz ne diyorsunuz? "Madrid Barış Konferansı’nın bir ön koşulu olması nedeniyle BM 1991’de, 3379’u kaldırmışsa da, ve fakat, bence vijdanlarda ve akıllarda geçerli olan hala 3379’dur"Bakin anlayamadiginiz veya anlamak istemediginiz konu su. Tarih boyunca belli bir konuda bir sonraki karar bir oncekini gecersiz kilar. Sizin gibi bir mantiga sahip olup da bunu goremeyenler Lozan anlasmasi ile cizilmis Turkiye Cumhuriyeti'nin sinirlarini kabul edemeyip aptalca hala Sevr anlasmasi gecerli oldugunun ruyasi gorurler. Onun icin bence siz BM'in Siyonismin irkcilik oldugu 3379 nolu kararini  iptal eden 1991 kararinin ustune ya bir bardak soguk su icin, veya Hukumete bas vurun 3379 nolu karari BM de tekrar oylatsinlar. Dogrusu bu isin tam zamani. Sayin Basbakan da Viyana'da oyle dememis miydi?

   2- Hani Lozan anlasmasini kabul edemeyip Sevr ruyasi gorenlere aptallar demisdim ya. Iste bunlarda biri de zahmet edip kaynak diye yazisini ve haritasini kullandiginiz Amerikalı emekli Albay Ralph Peters. Bu geri zekaliya verilecek cevabi dediginiz gibi aninda Turk subaylari vermis. Daha ne istiyorsunuz? Ustelik bu adamin tartisdigimiz Siyonism ile ilgisi ne? Bu salagin Turkiye'den almayi dusundugu topraklar Hur Kurdistan diye isaretlenmis. Bir arastirin bakalim bu haritanin gosterilmesi uzerine kursu terkedip donen subaylar simdi nerede ikamet ediyor? Siz yine sapla samani karisdirip olmayacak ornekler veriyorsunuz. Oded Yinon olmadi Ralph Peters verelim ornegi. Ben yazdiklarimin hic bir yerinde Ralph Peters dan ve haritasindan bahis etmedim ki siz ne curetle "bu emekli albayı da, canım alt tarafı bir albay diye bir kenara atmayınız" diyorsunuz?

     Tamam anladik siz aklinizca belli seylere inaniyorsunuz.  Her seyin altinda bir Yahudi parmagi aramakdasiniz. Bu belli. Bunu bir takim komplo teorilerinin arkasina siginma yerine acik acik soylesenize? Bu tip seylere inanlar ile ilgili ingilizce iki referans verip tercumesini size birakmisdim. Simdi tercumesini yapayimda bari daha iyi anlarsiniz. Metinler sunlardi:

Daniel Pipes'a gore "In an essay on conspiracy theories originating in the Middle East, Daniel Pipes notes that "[f]; ive assumptions distinguish the conspiracy theorist from more conventional patterns of thought: appearances deceive, conspiracies drive history; nothing is haphazard; the enemy always gains; power, fame, money, and sex account for all." Tercumesi su "Orta Dogu'da cikan komplo teorilerini daha geleneksel dusuncekalıplarından su 5 varsayim ayirir; tarihi belirleyen komplolardir, hic bir şey gelişigüzeldegildir, düşmanın daima kazanir, her seyin icinde güç, şöhret, para ve seks hesabi vardir.

Yine bazilarina gore "for some individuals, an obsessive compulsion to believe, prove, or re-tell a conspiracy theory may indicate one or a combination of well-understood psychological conditions, and other hypothetical ones: paranoia, denial, schizophrenia, mean world syndrome. " Tercumesi su "Bazı kişilerde, bir komplo teorisine inanmak, kanıtlamakveya yeniden anlatmak saplantısı bir veya daha fazla iyi anlaşılmış psikolojikdurumları ve diğer varsayımsaları bir arada gösterebilir, bunlar: paranoya, inkar,şizofreni, ve kötü dünya sendromudur .

3-   Zati aliniz buyurmussunuzki "Tabii ki, fanatikler bir dinin veya milletin tümünü temsil etmez, ama fanatik bir sırbın, Avusturya-Macaristan tahtının varisi Franz Ferdinand’ı öldürerek bir Dünya Savaşı başlattığını ve savaşın sonunda 3 büyük imparatorluğun tarihe gömüldüğünü unutmuşa benziyorsunuz."

      Aman efendim ne mumkun? Esas unutulan ikinci Dunya Savasinin nasil ve kimin tarafindan, nasil baslatildigi ve bu savasi baslatan kisinin nasil iktidara geldigi. Daha acik yazayim mi ne demek istedigimi ki anlayasiniz? Hitler nasil iktidara geldi Birinci Dunya savasi sonrasi Almanya'da? Ihtilalle gelmedi, degil mi? Her seyin altinda bir yahudi parmagi arayarak, onlari olmayan seylerle komplo teorilerine dayanarak suclayarak ve onlara karsi Hiristiyan Alman'larda bir nefret uyandirarak. Size bunu hatirlatmakda fayda var.

4- Gelelim efendim su sizin kafa yi takdiginiz Federal Reserve isine. Dedimya zati aliniz ya okuduklarinizi kasitli olarak carpitiyor veya okudugunuz bazi seyleri belkide ingilizce olmasindan dolayi tam olarak anlamiyorsunuz. Tekrar edeyim bari. Ne yazmisim ben: "Federal Reserve'in baskani (Chairman), baskan yardimcisi (vice chairman) ve yonetim kurulu (7 kisi) uyeleri (Board of Governors) Amerikan Baskani tarafindan atanir ve Senato tarafindan onaylanir. Tamamen bagimsiz bir kurulusdur. Para politakasini belirler. 12 tane bolge subesi vardir (regional Federal Reserve Banks) bu bolge subelerinin de baskanlari vardir. Federal Open Market Committee (FOMC) 'de Federal Reserve'in baskani, board of governors, 12 bolge baskani ve sadece 5 banka baskani (president) den meydana gelir.5 den fazla banka baskani FOMC de oy kullanamaz." Neymis efendim 12 tane bolge bankasi varmis. Sizin kaynak verdiginiz dava karari bu bolge mahkemelerin den birine karsi haksiz bir fiilden dolayi acilan bir tazminat davasi. Yani bu bolge bankalarindan birinde calisan birinin resmi arabayla yaptigi bir kazada magdur olan birisinin bankaya karsi acdigi tazminat davasi. Mahkemede Federal Haksiz fiil tazminat (Federal Tort Claims) davalarinda bolge bankalari mahkemeleri ozel kurulus olarak dusunulur diyor. Ama ayni kararin baska bir yerinde "the Reserve Banks have properly been held to be federal instrumentalities for some purposes" diyor yani bolge bankalari baska gayeler icin federal kuruluslardir diyor. Siz en iyisi bir avukata danisin bu sizin komik komplo teorilerini yazmadan once. Sizin daha ogreneceginiz cok sey var. Baska bir kararda da ayni sey tekrarlaniyor.

 "In Lewis v. United States,[5] the United States Court of Appeals for the Ninth Circuit stated that: "The Reserve Banks are not federal instrumentalities for purposes of the FTCA [the Federal Tort Claims Act], but are independent, privately owned and locally controlled corporations." The opinion went on to say, however, that: "The Reserve Banks have properly been held to be federal instrumentalities for some purposes." Another relevant decision is Scott v. Federal Reserve Bank of Kansas City,[4] in which the distinction is made between Federal Reserve Banks, which are federally created instrumentalities, and the Board of Governors, which is a federal agency."

Ayrica Prof. Micheal Reagan'in yazdigi gibi ozel bankalarla bolge federal bankalarinin iliskileri sembolik yani bir kontrollari yok.  Sadece kar aliyorlar. Para basma yetkileri yok. O yetki Washington'da ki Federal Reserve ait. Elinize dolar gecerse arkasindaki imzalara bir bakin.
Regarding the structural relationship between the twelve Federal Reserve banks and the various commercial (member) banks, political science professor Michael D. Reagan has written that: "... the "ownership" of the Reserve Banks by the commercial banks is symbolic; they do not exercise the proprietary control associated with the concept of ownership nor share, beyond the statutory dividend, in Reserve Bank "profits." ... Bank ownership and election at the base are therefore devoid of substantive significance, despite the superficial appearance of private bank control that the formal arrangement creates."

Siz herhalde bankaci degilsiniz, eger birazcik bilginiz olsaydi Amerika'da bir ozel kurulusun dolar basdigi gibi sacma saban gulunc iddalarda bulunmazdiniz. Hemde bu iddanizi sozde Kennedy'in Zionistler tarafindan bu ozel kurulusun para basma yetkisi ile ilgili bir karar aldigi icin olduruldugu gibi bir sacma sebebe baglayanlara surekli referans vermezdiniz. Eger boyle bir sey olduguna inanmiyorsaniz bu saplantiniz neden? En iyisi siz sizin komplo teorileri gibi abuk sabuk yazilarin yayinlandigi nefret kusan Vakit gazetesi gibi yerlerde yazin. Em munasibi de o.

 5- Yuksek fikirlerinizden biride "Amerikan işgalinden önce Irak’ın bütününde bu gruplar, barış içinde bir arada yaşıyorlardı" Ne derler atma Recep kurbanin olam. Sizinki de oyle. Saddam sadece diger guruplari kontrol altinda tutuyordu o kadar. O zamanlar bir Sunni kontrol altinda tutuyordu. Simdi de bir Sii baskakan ayni seyi yapmaya calisiyor. Suriye de de durum ayni. Ama tam tersi. Orta Dogu burasi. Kultur gelenek gorenek boyle. Yuzyillardir boyle. Kim kontrol altinda tutabiliyorsa tutabildigi kadar iktidarda kaliyor. Siz Orta Dogu da hangi Arab Devletin de demokrasi olduguna inaniyorsunuz? Orta Dogu da hangi ulkede demokrasi var? Hangisinde kadin haklari var? Cevabini bilmek istermisiniz? Eger siz Saddam gibi bir diktatorun idaresi altinda baris icinde yasayan gurublarin oldugu bir memleket ozluyorsaniz, ben almayayim kalsin

      Birde Aziz Nesin'e atifda bulunmussunuz "Öyle güzel uyuyordun ki, uyandırmaya kıyamadım" Bakin sizin komplo teorileri gercek durumu unutturup ulkenin icinde bulundugu tehlikeli yonden dikkkati cekmek icin "Siyonism irkcilikdir" gibi konusmalar yapan kisiler tarafindan gundem degistirmek icin kullanilir. Bu yeni bir yontem degil.

     Buyurmuszunuzki "Sizi de kaygılandıran laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başına örülen çoraplarda Siyonist parmağı aramaya başlasanız bence iyi olur." Iste simdi agzinizdaki baklayi cikardiniz.Turkiye'de olup bitenlerin gercekden Siyonist gucler tarafindan tezgahlandigini mi dusunuyorsunuz? Onlar mi islam devleti kurmaya calisiyor Turkiye'de? Onlar mi emir verdi terrorist basi ile gorusmeye? Onlar mi emir verdi bir cok ilde icki icmeyi yasaklamayi? Onlar mi emir verdi en az 3 cocuk diye? Onlar mi emir verdi heykel yikmaya? Onlar mi emir verdi bunca serefli generali ve subayi hapisde curutmeye? Onlar mi emir verdi Vakit gazetesinde genelkurmay baskani ilker Basbug'un israil'i bir ziyaretinde aglama duvari onunde cekilmis resmini kullanarak iftirada bulunmaya? Onlar mi soyletdi sayin Basbakana Turk'u arkadan vuran Araplar hakkinda "Arap Türk'ün hem sağ gözüdür, hem sağ elidir" diye.  Liste daha uzar gider. Benim oyle Siyonist komplo teorileri ile gecirecek pek vaktim yok. Henuz kafayi usutmedim. Komplo teorilerinin oyle "ciddi, objektif ve bilimsel bir tartışma boyut"ları da yokdur, belli saplantilarin sonuclaridir. Tanri size akil fikir versin. 

    Size daha once yolladigim bir eki "eğlencelik ile geçirecek vakti[niz] olmadığı için" bakamadıginizi soyluyorsunuz. Tekrar yolluyorum. Boyle uyduruk komplo teorileri ile vaktinizi yazik edeceginize bir bakiverin hem eglenceli hemde durumu iyi izah ediyor.

Yavuz Corapcioglu

       
2013/3/14 oker gurler <okergurler@gmail.com>
Sevgili Karlis’li Dostlar,
Bıktık sizin ‘Siyonism’ tartışmanızdan dediğinizi duyar gibiyim. Bu tartışmanın bir takım ifade ve ithamlarla, ciddi, objektif ve bilimsel bir tartışma boyutlarından çıkmakta olduğunun farkındayım. Ama gerek soruları ve gerekse hoş olmayan iddia ve ithamları cevaplandırmak için, affınıza sığınarak, son bir kez kalemi ele almak mecburiyetindeyim.


Sayın Yavuz Corapcioglu,

Şöyle demişsiniz, böyle demişsiniz diye konuyu uzatmamak için, aynen sizin cevabınızdaki paragraph düzenini takip edeceğim, hangi konuda olduğum sanırım kolaylıkla anlaşılır. Ve mümkün olduğunca lafı dolandırmadan, kısa ve öz yazacağım.

Şöyleki:

1- Konumuz ‘Siyon’ olduğu için, Mısır aklımın ucundan bile geçmemişti.

Ama madem, “Bilmiyorum yazdiklarinizla ilgili bilgiyi size kim verdi veya hangi kaynakdan aldiniz ama ben soylediginiz gibi bir sart oldugunu duymadim” diyorsunuz, Cevaplayayım: Eğer İsrail Dışişleri Bakanlığı sizce de güvenilir (!) bir kaynaksa, oradan aldım.

“Siz isterseniz tercumesini yapiverin”. Şöyle diyor:

“One of Israel 's conditions for the participation of a UN observer in the Madrid Peace Conference was the revocation of the infamous resolution 3379 equaling Zionism with racism.”

Nerede mi? Bir tık uzakta:


2- Demek ki neymiş: Zionisme karşı çıkmak, Yahudi düşmanlığı değilmiş. Tekrar söyleyeyim: Siz diğerlerini dikkate almamışsınız, ama bugün Israil vatandaşı olan hiç de azımsanmayacak ölçekte Zionism karşıtı bir kitle var. Bunların Yahudi olduklarını tekrar etmeye gerek var mı?

Ayrıca, unutmayalım, Zionismi ırkçılık ile bir tutan 3379 nolu BM kararıdır. Her ne kadar sonraları, İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın yukarıda verdiğim adreste itiraf ettiği gibi, Madrid Barış Konferansı’nın bir ön koşulu olması nedeniyle BM 1991’de, 3379’u kaldırmışsa da, ve fakat, bence vijdanlarda ve akıllarda geçerli olan hala 3379’dur.

3- Tabii ki, fanatikler bir dinin veya milletin tümünü temsil etmez, ama fanatik bir sırbın, Avusturya-Macaristan tahtının varisi Franz Ferdinand’ı öldürerek bir Dünya Savaşı başlattığını ve savaşın sonunda 3 büyük imparatorluğun tarihe gömüldüğünü unutmuşa benziyorsunuz. İmparatorluklar da tarihe kolay kolay gömülmüyor: Bu arada beraberlerinde, savaşan her iki taraftan da 10 milyon asker ve 7 milyon sivil götürmüşler. Bunlara ilaveten, gene her iki taraftan da sadece asker olarak 21 milyondan fazla yaralı ve yaklaşık 7,8 milyon kayıpla birlikte.

Kaynak istememişsiniz ama ben gene de vereyim: Ekteki belgenin (TempleMount.pdf)özellikle 5, 11, 18, 22 ve son 40ncı sayfalarını incelemenizi öneririm.

Ayrıca www.templemountfaithful.org adlı siteyi ziyaret ederseniz, ekteki belgeye ilaveten başka belgelere de ulaşabilirsiniz.

4-Gene karıştırdınız, ben Oded Yinon haritasından bahsetmedim. Herhalde siz, şu meşhur Amerikalı emekli Albay Ralph Peters’ın yazdığı ve “Blood borders: How a better Middle East would look” adıyla, Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi (AFJ)’nin Haziran 2006 sayısında yayınladığı makalenin eki olan haritayı hatırlıyorsunuz. Aşağıdaki linke tıklarsanız hemen Albay’ın makalesini bulursunuz.
Ve fakat acaba yerinde mi diye kontrol ederken, daha önceleri haritalar da sitede yer alıyor almasına rağmen, şimdi kaldırıldığını farkettim. Bu nedenle o meşhur haritayı buraya aldım. Bu emekli albayı da, canım alt tarafı bir albay diye bir kenara atmayınız, zira bu albay ‘U.S. National War Academy’, yani Amerikan Ulusal Savaş Akademisi üyesi. Ve maalesef, “(Turkiye dahil degildir bu harıtada)” dediğinizin tersine, şekilde görüldüğü gibi,Türkiye bu haritanın ayrılmaz bir parçasıdır. Ve gene maalesef, Türkiye’nin koca bir parcası, Sevr’in bile öngörmediği ölçüde Büyük Kürdistan’a bırakılmaktadır.
Hatırlıyacaksınız, Eylül 2006’da, Roma’da NATO’nun Askeri Koleji’nde bu harita ders malzemesi olarak Türk subaylarına gösterilmişti de, Türk subayları tepki göstererek, Koleji terkedip Türkiye’ye dönmüşlerdi.
Böyle haritaları kağıt üzerinde kalemle çizmek kolaydır da, gerçek coğrafyada bu iş, ancak kanla ve gözyaşı ile yakarak, yıkarak yapılır. Irak’ta ölen insanlar, kadınlar, yaşlılar ve çocuklar sadece milyonlar hanesinde bir sayı olarak ifade edilir oldular. Suriye ise, daha işin başında.

Lutfen harita.jpg ye bakiniz

Gelelim benim ne “buyurduğuma”:
Ben, Oded Yinon’un, taa 30yıl önce yazdığı ve Dünya Siyonist Örgütü’nün yayın organı olan Kivunin adlı dergide, "A Strategy for Israel in the 1980s" başlığı ile Şubat 1982’de yayınladığı makaleden bahsettim. Ve bu makeleyi, İsrail'li bir insan hakları savunucusu ve Kudüs Hebrew Üniversitesi’nde kimya profesörü olan Prof. Israel Shahak’in İngilizce’ye çevirerek, "The Zionist Plan for the Middle East" başlığıyla Haziran 1982'de yayınladığını söyledim. 1933 Polonya doğumlu, Hitler’in holokost vahşetinden kurtulabilmiş ve ‘İsrail İnsan Hakları Lig’inin 1970-1990 yılları arasında başkanlığını da yapmış olan ve liberal, seküler bir düşünür olarak tanımlanan İsrael vatandaşı Israel Shahak'a göre bu yazı, siyonist düşünce sistemini anlatan güzel bir örnektir.
Makalenin tamamını eklerin arasında “ZionistPlanfortheMiddleEast by oded yinon.pdf” adı altında bulabilirsiniz. “Association of Arab-American University Graduates, Inc.” tarafından 1982’de, Belmont, Massachusetts’de basılmış olan bu yayının en başında, Zionismin babası Theodore Herzl’in “Complete Diaries” adlı eserinin (Vol. II.) sayfa 711’de Israel için tanımladığı toprakların sınırları var; “Mısır’daki Nil nehrinden Fırat’a kadar”. Ayrıca, Rabbi Fischmann’ın da bir tanımını almışlar ve bir haritada göstermişler. Sonra yayımcının bir notu geliyor, size güvenilir (!) gelmezse, bu bölümü okumadan geçebilir ve 4. sayfadaki Israel Shahak’in önsözünden başlayabilirsiniz ve arkasından 5. sayfada Oded Yinon’un makalesi geliyor. Sonunda 14. sayfadan itibaren gene Prof. Israel’in çıkardığı sonuçlar var. Okumanızı nacizane tavsiye ederim.
Şimdi sizin bir sonraki paragraftaki sözlerinizden başlayalım ve fakat düzelterek gidelim. Şöyle ki; 2000de ortaya sürülen BOP kavramının İngilizce karşılığı “Greater Middle East”in gördüğü tepki üzerine, 2006 yılında makyajlanarak "New Middle East" diye piyasaya sürülmüş olan bu örtülü BOP, makaleyi okuduğunuz zaman anlayacaksınız ki, Oded Yinon’un söylediklerinden çok farklı şeyler değildir. Ve özellikle, yanına ‘creative/constructive kaos’ teorisini (bu matematikteki kaos teorisi değil) de kattığınız zaman, alın size Oded Yinon’un 1982’de söyledikleri. Amerikalılar nedense, hep ya İsrail’lilerden, ya da İngilizlerden kopya (!) çekiyorlar. Nitekim bahar diye pazarlanmaya çalışılan ‘new middle east’ projesi kan döken, can alan, ülkeleri yok eden ve taş devrine döndüren bir canavar olmadı mı?

23 Eylül 2006’da Milliyet Gazetesinde yayınlanan, Yasemin Çongar’ın -Sizce Yasemin Çongar güvenilir (!) bir kaynak mıdır?- Washington kaynaklı haberine göre, ABD'nin o zamanki Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Armitage, 13 Eylül 2001'de, Pakistan İstihbarat Örgütü Başkanı'yla görüşerek, Taliban'a karşı işbirliği talep etmiş, ve gene bu işbirliğinin gerçekleşmemesi durumunda da, “Bombalanmaya hazır olun. Taş devrine dönmeye hazır olun” diye tehdit etmişti. Aynı habere göre bunu bizzat, Pakistan Başkanı Pervez Müşerref, CBS televizyonundaki “60 Dakika” programında açıklamıştı. Dediklerini yaptılar mı, yapmadılar mı? Bakınız Afganistan’a, Irak’a, Şimdi de Suriye’ye..

5- Doğru söylüyorsunuz, çok doğru. Ama Irak için söylediğiniz şeyin aynı zamanda Türkiye’yi de işaret ettiğinin farkında mısınız? Şii’nin yerine Alevi’yi koyduğunuz zaman, Sünnisi, Alevisi ve Kürdüyle aynı model çıkmıyor mu? Ama buradaki nokta şu:
Amerikan işgalinden önce Irak’ın bütününde bu gruplar, barış içinde bir arada yaşıyorlardı. Ailelerde, baba sünni, ana şii, ve damat veya gelin kürt olabiliyordu. Şimdi bu aileleri bile parçaladılar. Nasıl mı? Bizim 1980 öncesinden çok iyi hatırladığımız bir yöntemle. Bir gün Şii camiini, ertesi günü de Sünni camiini bombalayarak. Bu modelin ilk testini 80 öncesinde bizim üstümüzde denemişlerdi: Bir gün solcu kahvesini, ertesi günü de aynı silahlarla sağcı kahvesini kurşunlayarak.

6- Burada sözü uzatmaya gerek yok!

Size bu konuda iki kaynak vereceğim.

Birinin başlığı:
“President Kennedy, The Federal Reserve and Executive Order 11110”.
Dosya adı: KennedyExecutiveOrderAbrahamLincoln.pdf

Diğerinin adı ise: “JFK vs the Federal Reserve”
Dosya adı: JFKvsFED.pdf

Zaten ben, bazı münafıkların, arada bir ilişki kurmaya çalıştıklarını söylemiştim. Münafık olmayanlar bunun bir tesadüf olduğunu söylerler.

Bazı münafıklar, daha da ileriye giderler ve Abraham Lincoln’nün kaderiyle, J F Kennedy’nin kaderlerindeki benzerliğe de işaret ederler.

Gene münafık olmayanlar, iki kader arasındaki benzerliğin bir tesadüf olduğunu söylerler. Burada birinci dosyadaki münafık olmayan gibi, “Siz isterseniz tercumesini yapiverin”, şöyle diyor:

“Of course, the fact that both JFK and Lincoln met the same end is a mere coincedence”

Size katılıyorum; “Tanri akil fikir versin baska ne diye(l)im bu "bazi munafiklara”

7- Ben FED’in ortaklarından bahsediyorum, siz ise maaşlı memurlarından.

Bildiğinizi sandığınız şeyin tam aksine, “Bir kere Federal Reserve Tamamiyle bir özel sektör kuruluşu DEGILDIR !” DEĞİL, tam tersine bir özel sektör kuruluşudur.

Bunu kim mi söylüyor? Amerikan mahkemeleri..

Burada da sözü uzatmaya gerek yok!

Asağıdaki linki tıklarsanız, ve “iste burada kantarin topuzunu iyice kacir” madığımı anlarsınız.

“Siz isterseniz tercumesini yapiverin”, yazının başlığı şöyle:
Court Rules Federal Reserve is Privately Owned
Case Reveals Fed’s Status as a Private Institution

Gelelim tavsiyelerinize:

A-   Nedense, siz bu “komplo teorilerini bırakın” derken, -sizin de yaşınız müsait, benim de ve bir çok başkalarının da, hatırlamakta zorluk çekmeyeceksiniz- 1980’lerin sonu ve 1990’larda Türkiye hakkında etnik ve mezhep temelinde, köken araştırması yapan batılı -sözüm ona- dostlarımızın bu tür faaliyetlerine dikkat çekenler ve karşı çıkanlar, ‘Sevr paronyası’ hastalığına kapılmak ile suçlanıyorlardı. Bugün ise, sizin de işaret ettiniz gibi, Lozan’la sınırları çizilen,  “Laik devlet elden gidiyor” ve Siz bütün bu olup bitenlere “Komplo teorisi” diyorsunuz.
Aziz Nesin şöyle mi diyordu? Öyle güzel uyuyordun ki, uyandırmaya kıyamadım.

B-   Bir daha ki sefere bu konuda, sizin önereceğiniz -ama bu lütfen bu ‘Dünya Siyon Teşkilatı’ olmasın- bir fetva makamından (!) güvenilir kaynak konusunda fetva alırım.

Geçen sefer “eğlencelik” olarak gönderdiğiniz için, ve benim de maalesef eğlencelik ile geçirecek vaktim olmadığı için bakmadım. Belki bir ara, tatilde boş bir vaktimde bakarım.

C-   Gene, “Akit midir Vakit midir”, diyerek ne idüğü belirsiz bir kulvara atladınız, Sayın Corapcıoglu. Size hiç yakıştıramadığım böylesi bir cümleyi yok sayıyorum.

Bunlar da benim size tavsiyelerim:

1-    Bir tezi, komplo teorisi diyerek kaldırıp bir kenera atmayın. Belgelerin ışığında, aklın ve mantığın süzgecine vurunuz.
2-    Sadece okyanus ötesi media kaynaklarına takılıp kalmayınız, doğrular acaba nerede diye araştırınız.
3-    Yukarıdakilerin söylediklerine değil, gerçekte yaptıklarına ve ettiklerine bakınız.

Ve biraz da Uğur Mumcu okuyunuz!



Sonuç olarak:
Daha önce yazdığınız “en ust seviyede Siyonismin insanlik sucu oldugu gibi konusmalarin yapildigi bir korku doneminde demokratik ve ilerici (progressive) cevrelerin cok dikkatli olmasi gerekiyor”, demekle işaret ettiğiniz gibi, veya başka bir deyişle, eğer demokratik ve ilerici çevrelerden olmak için Siyonism destekçisi olmak gerekiyorsa, benim o otobüste yerim yok.

Tam tersine biliniz ki, Sayın Corapcioglu,
Sizi de kaygılandıran laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başına örülen çoraplarda Siyonist parmağı aramaya başlasanız bence iyi olur.
Bu arada, tekrar belirteyim ki, ve lütfen sözlerimi evirip çevirip de, ‘Siyonism destekçisi olmamakla’, ‘yahudi düşmanlığını’ bir ve aynı şeymiş gibi göstermeye çabalamayın. Arada dağlar kadar fark var. Harediler, ve diğer anti-siyonist yahudileri konu etmemdeki maksat bu idi.
 Sevgi ve saygılarımla
 Oker

2013/3/12 Yavuz Corapcioglu <ycorapcioglu@gmail.com>

      Sayin Gurler:

      Bilmen neresinden baslasam ki size cevap yazmaya:

 1- Demissiniz ki "BM 1991 kararına [Birlesmis Milletlerin Zionismin irkcilik olduguna dair da onceki kararinin iptal karari] atıfta bulunduğunuza göre, söz konusu kararı, İsrail'in barış görüşmelerine katılmak için bir koşul olarak, 1975 kararının kaldırılmasını isteyen dayatması karşısında, BM’nin barışgörüşmelerinin önünü açmak için almak zorunda kaldığını da bilirsiniz"

    Canim kardesim israil zaten 1978 yilinda Camp David gorusmelerine dayanarak 29 Mart 1979 yilinda Misir la baris anlasmasi imzaladi. Enver Sedat'da bundan dolayi oldurulmedi mi? Yani 12 yil once ! Bilmiyorum yazdiklarinizla ilgili bilgiyi size kim verdi veya hangi kaynakdan aldiniz ama ben soylediginiz gibi bir sart oldugunu duymadim. Ustelik BM lerin bu karari 111 ulkenin olumlu oyu ile alindi ve Turkiye'de bu karara karsi cikmadi. Karsi cikanlarin hemen hemen tamami arap veya musluman ulkeler.

2-  Demissiniz ki "muhafazakar yahudi gruplardan biri olan Harediler de, dini ve etnik temelde bir milliyetçilik olan zionisme karşıdırlar".

Bakin size bu kapidan size ekmek cikmaz. Zira Haredi olarak bilinen Yahudiler Turkiye de sarik, salvar cubbe ile dolasanlarin Musevilerdeki karsiligidir. Harediler Zionisme irkcilik diyerek karsi cikmazlar. Karsi cikmalarinin temel sebebi mesih gelinceye kadar bir Yahudi devleti kurulmasina dini acidan karsi cikmalaridir. Mesih gelince Yahudi devleti otomatik olarak kurulacak derler.

3-  Yine yazmissinizki "MS 70 yılında, Roma tarafından Kudüs’teki 2nci tapınağın yakılıp yıkıldığıve bütün yahudilerin sürgüne gönderildiğinin bilinmesine ve aradan yaklaşık 20yy geçmesine rağmen ve bazı siyonistlerin, Müslümanlarca kutsal sayılan Kudüs'teki Mescid-i Aksa ve Kubbetus Sahra'yı yıkarak, ki bunun belki de çok vahim bir savaşa neden olacağını bile bile, yerine bir üçüncüsünü inşa etmeye çalışmalarına ne demeli?"

   Ben ne diyeyim yani? Her dinin veya milletin mensuplari arasinda fanatik, asari uclara kacan kisiler cikabilir. Bunlar o dinin veya milletin tumunu temsil etmez ve edemez. Ustelik sizin yaptiginiz gibi baskalari tarafinda da o dinin veya milletin tamamina mal edilemez. Ne yani simdi El Kaide muslumanligi, Mehmet Ali Agca da Turk lerimi temsil ediyor. Elbetdeki cevabi kocaman bir hayir !  Yazdiklarinizi biraz dusunup oyle yazin.

4- Buyurmussunki "Ve dahi, son yıllarda özellikle Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da dolaşan BOP hayaletinin sebep olduğu bahar mı, sonbahar mı, kış mı, yoksa kaos mu; her neyse, fikir babası Oded Yinon adında bir siyonist değil midir? "

    Evet Oded Yinon diye biri bir takim haritalarla ortaya cikmisdir. Bu adami kimin ne kadar ciddiye aldigini bilmem ama siz almissiniz. Yine yukarda yazdigim gibi her dinin veya milletin mensuplari arasinda fanatik, asari uclara kacan kisiler cikabilir. Onemli olan bu harita icin de olan (Turkiye dahil degildir bu haritada) ulkelerin aklini basina toplayip kendilerine dogru durust bir yonetim bicimi bulmalaridir. Ozellikle su anda cozum mu yoksa cozulme sureci mi neyse icinde oldugumuza gore onlara kafa yoralim yoksa Oded Yinon'un haritasina degil. Ortalikda baska haritalar dolasiyor.

   Ayrica Turkiye de BOP (Buyuk Orta Dogu Projesi) olarak bilinen, ABD disisleri bakani Rice tarafindan 2006 yilinda ortaya atilan "New Middle East" kavrami ile Oded Yinon'un onerdigi fikirler biribirinden farkli seylerdir. Bu sapla samani birbirine karistirmaya benzer.

5- Yazdiginiza gore "Yinon, teker teker her bir ülkeden kaç devlet çıkacağının ipuçlarını da veriyor, mesela Irak’tan 3 devlet çıkartmış"

    Kusura bakmayin ama, bunu bilmek icin alim olmaya gerek yok. Biraz lise seviyesinde tarih bilen biri Orta Doguda ki Birinci Dunya Savasi sonrasi kurulan Arap devletlerinin tamaminin suni olarak ingiliz ve Fransizlar tarafindan yaratildigini bilir. ingilizlerin Turkleri arkadan vuran Arap seyhlerini mukafatlandirmak icin (zionost degil yani bunlar :-) ) yaratdiklari devletler. Her birinin basina bir Arap seyhini kral diye oturdular. Irak da bunlardan biri. Birbiri ile gerek kulturel gerekse tarihsel fazla bir baglantisi olmayan Sunni, Sii ve Kurt lerin bir gun bolunecegini tahmin etmek icin Oden Yinon'nu veya Zionismi referans vermeye gerek yok yani. Cok zahmet etmissiniz.

6- En muthis iddaaniz da sonuncusu "Ayrıca, bin dolarlık banknotun en son 1934 yılında basıldığını söylediğinize göre, FED’in dolardaki tekelini kırmak için,John F. Kennedy’nin, FED’in dolar basma yetkisini kaldırmadan, FED’in yanısıra US Hazinesine de dolar basma yetkisi veren kararı 4 Haziran 1963’te imzaladığını da bilirsiniz. Ve fakat bu imzadan sonra ancak 5 ay daha yaşayabildiği ve 22 Kasım 1963’te suikaste kurban gittiği de bir gerçektir. Suikastin hemen arkasından Hazine tarafından piyasaya verilmiş olan banknotlar geri çekilmiş,ve FED dolarları piyasada tek kalmıştır. Bazı münafıkların, bu suikast ile FED baronları arasında bir ilişki kurmaya çalıştıkları da bir gerçektir. "

      Bakin gercekden bu muthis bir sey bu. 1963 yilinda Kennedy olduruldugunden beri bunu kimin yaptigina dair bir suru "Conspiracy Theory" (Komplo teorisi) cikarildi. Neredeyse UFO yani uzaydan gelenlerin bile bunu yapdigina inanan var. Bu tip ler yillar once olen Elvis Presley'in bile arada sirada orada burada gorundugune de inanir ve bu tip haberler National Enquirer denen bir dedikodu dergisinde sikca yayinlanir. Kennedy suikasti resmen devlet tarafindan da arastirildi. Burada tekrar etmeye gerek yok. Sizin one surdugunuz teoriyi hic duymamisdim. Benim size tavsiyem siz hemen Amerikan Elciligine bir telefon edip bu bilgiyi verin. Belli olmaz belki sizin dediginiz gibidir ve gercek katili bulurlar. Yanliz telefona cevap verenin Yahudi olup olmadigini sorun once cunku neme lazim belki verdiginiz bilgiyi gerekli makamlara ulasdirmazlar. Tanri akil fikir versin baska ne diyeyim bu "bazi munafiklara".
   
         Bu arada Internet'den buldugum bazi alintilari aktarayim. Siz isterseniz tercumesini yapiverin. Daniel Pipes'a gore "In an essay on conspiracy theories originating in the Middle East, Daniel Pipes notes that "[f]ive assumptions distinguish the conspiracy theorist from more conventional patterns of thought: appearances deceive; conspiracies drive history; nothing is haphazard; the enemy always gains; power, fame, money, and sex account for all."

       Yine bazilarina gore "for some individuals, an obsessive compulsion to believe, prove, or re-tell a conspiracy theory may indicate one or a combination of well-understood psychological conditions, and other hypothetical ones: paranoia, denial, schizophrenia,mean world syndrome. "

7- Ayni zamanda yazmissinizki "FED’in dolar basma yetkisini kaldırmadan, FED’in yanısıra US Hazinesine de dolar basma yetkisi veren kararı 4 Haziran 1963’te imzaladığını da bilirsiniz." Daha oncede buyurmusdunuzki "Bu kağıt doları basma yetkisi Amerikan 'Federal Reserve', yani Merkez Bankası'nındır. Ve diğer ülkelerdeki benzerlerinin ve dahi tahminlerin aksine bu 'FED' Amerikan devletinin sahibi olduğu bir organ değildir. Tamamiyle bir özel sektör kuruluşudur. Şimdi bir soru; Acaba FED'in ortakları kimlerdir?"

      iste burada kantarin topuzunu iyice kacirdiniz. Bir kere Federal Reserve Tamamiyle bir özel sektör kuruluşu DEGILDIR ! de baskanlariFederal Reserve'in baskani (Chairman), baskan yardimcisi (vice chairman) ve yonetim kurulu (7 kisi) uyeleri (Board of Governors) Amerikan Baskani tarafindan atanir ve Senato tarafindan onaylanir. Tamamen bagimsiz bir kurulusdur. Para politakasini belirler. 12 tane bolge subesi vardir (regional Federal Reserve Banks) bu bolge subelerinin  vardir. Federal Open Market Committee (FOMC) 'de Federal Reserve'in baskani, board of governors,  12 bolge baskani ve sadece 5 banka baskani (president) den meydana gelir.5 den fazla banka baskani FOMC de oy kullanamaz. Bu mu tamamen ozel sektor kurulusu?????? Yani Amerikan dolarini basan ozel bir kurus degil. Bu tam bir sacma!

     Ben dunyada parasini ozel sektor kurulusuna bastiran bir devleti bilmiyorum. Ha bir tane var o'da simdilerde pek ozenilen Osmanli Devleti. 1863 yilinda kendi cikardigi kayme'lere halk pek yuz vermediginden Osmanli devleti tamami yabanci sermayesi olan Osmanli Bankasina 200 kurusluk bankanotlar basma yetkisi vermisdir ve ustelik yabanci sermayenin basdigi paralara altin garantisi de vermisdir. izmir ve istanbul icin basilan bu paralar tuccar tarafindan da pek tutulmusdur. Eger gormek isterseniz size kopyalayip yolluyayim.

   Sayin Gurler kisadan ben size sunu tavsiye edeyim.

 A- Komplo teorilerini birakin. Ayip oluyor. Daha once yazdigim gibi her dinin veya milletin mensuplari arasinda fanatik, asari uclara kacan kisiler cikabilir. Bunlar o dinin veya milletin tumunu temsil etmez ve edemez. Onun icin her seyin altinda Yahudi parmagi aramayi birakin. ilk once ulkemizin bulundugu duruma bakin. Laik devlet elden gidiyor. Siz nelerle ugrasiyorsunuz?

B- Birde iddalarinizi guvenilir kaynak vererek destekleyin. Ha bu arada soyleyeyim. Gonderilen o ekde iddaa edildigi gibi Benjamnin Franklin'in yahudilik ile alakasi yokdur. Dunyada ve Turkiye'de belli konumlardaki insanlarin gecmisinde belli niyetlerle Yahudilik aramak belli cevrelerin belli amaclara hizmet etmek icin kullandiklari bir yontem. Onun icin daha once yolladigim bir eki tekrar yolluyorum. Her halde gecen sefer dikkatinizden kacti ;-)

C- Bence KARLIS bu tip tartismalari yapacak yer degil. Eger ben istersem bu tip uyduruk seyleri Akit midir Vakit midir neyse hergun nefret kusan o gazeteden okurum. Kaldiki Vakit'in hitap ettigi ceve ile KARLIS cevresi ayni degil.
 Saygilar sevgiler hepinizin vaktini aldim. Ama bundan sonra bu tip luzumsuz tartismalara cevap vermiyecegim.
 Yavuz Corapcioglu

   

   




 
2013/3/11 oker gurler <okergurler@gmail.com>


2013/3/10 Yavuz Corapcioglu <ycorapcioglu@gmail.com>
     Oker Bey:
     Zahmet etip Birlesmis Milletlerin Zionism hakkindaki 3379 nolu kararini yollamissiniz. Zahmet olmus, zira biraz arastirsaydiniz
gorurdunuzki bu karar Birlesmis Milletlerin 16 Aralik 1991 tarihli 46/86 karari ile iptal edilmisdir.
"The general assembly decides to revoke the determination contained in its resolution 3379 (XXX) of 10 November 1975."
    Ayrica $ 1,000 bin American dolarindan bahis ediyorsunuz eger bir tane bulursaniz hatira diye saklayin zira bin dolarlik bankanot en son 1934 yilinda basilmisdir. Ben 40 yildir Amerika da yasadigim halde daha hic gormedim. Zionism konusunda diger yazdiklariniza daha sonra cevap yazarim. Bu arada ekde eglenceli bir dosya yolluyorum. İyi pazarlar.
Prof. Dr. Yavuz Corapcioglu, 1964 6 Fen A


> 2013/3/10 oker gurler <okergurler@gmail.com>

 Sayın Yavuz Corapcioglu,
 En üst seviyede ne olup bittiği ayrı bir konu ama, "Siyonismin insanlik sucu" olup olmadığına dair bir konuyu, sizin ve Karlisli dostların  gibi,  Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 10 Kasım 1975 tarihli 30ncu oturumunda  aldığı 3379 sayılı kararıyla, siyonismi ırkçılığın ve ırkçı ayrımcılığın  bir biçimi olarak [*Determines *that zionism is a form of racism and  racial discrimination] kabul ve ilan etmiştir. Irkçılığın ise bir  insanlık suçu olduğuna dair uluslararası literatürde koca bir külliyat  vardır.

 Öte yandan, "dunyanin bazi Yahudi aileler (kimse bu aileler?, dogrusu  bilmek isterim) tarafindan idare edildigi" iddiası konusunda da şöyle  yardımcı olmak isterim: Amerikan dolarının tüm  uluslararası ticaret ve  finans sistemi içindeki rolü ve rezerv para olarak da diğer bütün merkez  bankalarının aktifleri arasındaki payı herkesce bilinen bir gerçektir.
 Amerikan kağıt doları dediğimiz şey de, üstünde 1, 2, 5, 10, 20, 50, 100  vs. rakamların yazılı olduğu yeşil renkli bir kağıttır; öyle ki, bir  dolar  da, bin dolar da tamı tamına aynı büyüklüktedir. Bu kağıt doları basma  yetkisi Amerikan 'Federal Reserve', yani Merkez Bankası'nındır. Ve diğer  ülkelerdeki benzerlerinin ve dahi tahminlerin aksine bu 'FED' Amerikan  devletinin sahibi olduğu bir organ değildir. Tamamiyle bir özel sektör kuruluşudur. Şimdi bir soru;
 Acaba FED'in ortakları kimlerdir?
 Sevgi ve saygılarımla
 Oker Gürler


 2013/3/7 Ahmet Çanga <canga.ahmet@gmail.com>
 Yavuz'cuğum,sende takdir edersin ki ben enteresan mailleri gönderiyorum,Yahudi 'liğin nasıl geliştiği ve ne olduğu konusunda
 araştırma  yapmadım.Ama dünyanın en yüksek IQ su olan ırk Yahudiler,ayrıca dünyayı  yöneten birkaç aileden biri de Yahudi.Bana sorarsan ;ben Yahudileri  severim,ve arkadaşlarım da var.bu mailde kötü olan kısımları  neler,yazarsan  sevinirim.
A.Canga



>> 2013/3/7 Yavuz Corapcioglu <ycorapcioglu@gmail.com>
         Ahmet'cim ben okudukdan sonra mailleri sildigim icin cevap  yazamiyorum. Eger bir zahmet tekrar yollayabilirsen cevap yazabilirim.
 Bu  arada soylemem gerekir senin iyi niyetinden en ufak bir suphem yok. Ama  en  ust seviyede Siyonismin insanlik sucu oldugu gibi konusmalarin yapildigi  bir korku doneminde demokratik ve ilerici (progressive) cevrelerin cok  dikkatli olmasi gerekiyor. Gercek sorunlarin unutulmasi icin hayali bir  dusman yaratip ondan sonra bu emaildeki gibi dunyayi Yahudilerin  yonettigi gibi hayali bazi iddalarda bulunmak ve bu cevreye karsi bir suphe ve  korku  yaratmak eskiden beri uygulanan toplumsal pisikolojik bir yontem. Daha  once
 Yahudilerin birseyler icat edip ondan sonra bunda "para bastigi" gibi  soylemleri de unutmamak lazim. Eger imam boyle derse cemaat ne yapmaz?
 Bu  gibi iddalarin icinde gonderilen ekde iddaa edildigi gibi dunyanin bazi Yahudi aileler (kimse bu aileler?, dogrusu bilmek isterim) tarafindan  idare edildigi de var. Tabiiki bundan sonra atilacak adim dunyayi bu  ailelerden  kurtarmak (!) Ayrica "Efendi" gibi kitaplarla beslenen parayona ve "beyaz  Turkler" diye yaratilan bir kitle var. Butun bunlar en azindan tedirgin  edici seyler. Sevgiler, saygilar.

 Kimin hazirladigini bilmiyorum ama malesef bu video da yahudi
 dusmanligi
 iceren yapan kisimlar var. Tamamen kulakdan dolma gerceklere dayanmayan
Turkiye deki Yahudi dusmani cevrelerin her gun tekrarladiklari
 yazdiklari
 uydurmalar. Keske KARLIS de dagitilmasa daha iyi olurdu.
 Yavuz Corapcioglu, 1964 6 Fen A




PERŞEMB YAISI

  Arkadaşlar,

 Amacım Ne Kemalistleri, ne Göztepelileri, ne Yalakaları, ne Yahudileri, ne Karşıyakalıları, ne de kişisel olarak kimseyi kırmak değil. Bana bir Perşembe Yazısı yazmam için Sayın Başkanım ricada bulundu. Ben de yılların vesaikle (vesayet olacak) yazan yazarı olarak hemen kabul ettim. Çünkü ben düşündüklerimden çok bana dikte edilenleri yazmaktan büyük keyif alan bir yazarım. Yani bir emir kuluyum. Benim gibi davranan hiç kimsenin artık bu ülkede kalmadığını düşünüyorum!!"Ütopyanın da böylesi yani" 
  Öncelikle tırnak içindeki mor yazılarımı büyük tutmam rica edildiği için öyle yapıyorum. Bu istek Ender tarafından gelmiştir.

-- Başlıktaki Güzellik Konusu :

 Sevgili Metin Hocam, yazı başlığını senin klavyeyi haberin olmadan kullanarak yazdım. Kusura bakma!    Böylece sana da hakkımda bir kaç şey söyleme şansı tanımış oluyorum bak. Kal sağlıcakla Hocam..

-- Tayfun ÇAĞLAYAN Ziyaretimiz Konusu :

  Karlis in sevimli siması, Ercan Marketi, Ender Ekmekçioğlu kardeşimiz, "Dekan a gittik, sıra da Başhekim var. Salı günü Tayfun a gideceğiz. Yalnız aramızda sır kalsın çok kalabalık olmayalım, ayıp olur" deyince, ben de Ender in sırrına sadık kalarak ziyarete katıldım ve de kimseye söylemedim. Sadece yazıyorum.

 Tayfun a ilk ben gittim. Beni tüm servise Sağlık Bakanlığı Müfettişi diye tanıştırdı ve hemen bir beyaz gömlek giydirip boynuma stetoskobu taktı. Artık hazırdım gelenleri muayene etmeye. Sırayla Ahmet, Ender, Erkan ve İsmail e "Soyunun"deyip stetoskop ile muayenelerini yaptım. Sonuç: İçlerinde sağlam bi tane adam yok.

 Tayfun bize çok iyi, hazırlık yapmıştı. Reyhan dan çubuk kraker ve püskevitlerle donattığı masada yok olan yoktu. Pardon var olan yoktu. Başkan Erkan, zarar olsun diye bir de çay söyledi Erkan a. "Bu Erkan görevli Erkan" .

  Ender elindeki tahlil ve tetkik sonuçlarını içeren bir klasör dolusu tıbbi evrakı Tayfun a verip bütün servisleri dolaşmasını sağlayarak yaklaşık 5000 TL lik bir sağlık harcamasını bedavaya getirmesini bildi.  Böylece Endere de bana bir kaç söz söyleme hakkı doğmuş oldu.

 Ziyaretimiz neşe ve dedikodu ile uzayıp gitti. Bu tür ziyaretlerin en güzel tarafı orada bulunmayan kişiler hakkında rahatça atıp tutmak oluyor. Biz de aynen öyle yaptık. Ben tam Barbaros hakkında konuşmaya başlıyorum, Erkan Başkan "Dur şimdi o aramızda yok. Biz en iyisi Metin Hocayı, Necat Abiyi, Ersin Doğeri, Ekberi, Vehbiyi konuşalım" diyerek gündemi belirliyordu. Ender tam Uğurdan, Melda Abladan söz edecek oluyor, Başkanımız "Yaa beyler, ayıp oluyor ama aramızda olmayan arkadaşlarımız yerine Serdar Göv den, Tahsinden konuşalım"müdahelesini yaparak otoritesini konuşturuyor. Yani dokunmadık kimseyi bırakmamaya özen gösterdik haberiniz ola. Bu arada Tayfun a zarar olsun diye çayın üzerine ara vermeden kahveler söyleniyor.   Böylece Erkana da bana birkaç söz söyleme hakkı doğmuş oldu.

 Erkan Atik öyle formdaydı ki tüm servislerin girişindeki tıbbi sekreterlere, Doğan Medyadan geldiğimiz ve hepsini şöhret yapacağımız vaadiyle pozlar verdirip fotoğraflar çektirdi. Tabii ki bu arada zarif eşi Pınar da "Kocamdır, ne yapsa hakkı vardır." modunda gülümsemekle yetindi. sofralar temizlendi, hastane taa Uğur un kalacağı psikiyatri servisine kadar gezildi vee sonunda Tayfun hepimizi kapının önüne koyup birer hatıra fotoğrafı daha çektirdi.

 Heyyy durun bitmedi. erkan Başkanımızın bir hünerini daha öğrendik. Salı günleri dans kurslarına gidiyorlar. Bize ilk düzenlenecek gecede bir gösteri sözü verdi. Hatta Ahmetin de kanına girdi. Haftaya o da dans kursuna başlıyor. Galiba Ahmet te önümüzdeki ilk gecede bir Haka Dansı gösterisi sunacakmış. Partner olarak Nuri Abimizi, Barbarosu ve Recai Acarı gözüne kestirmiş.   Kaçarmı o gece şimdi..

-- İsmail Yurtözveri Kardeşimiz Konusu ;

   Gurubumuzda öyle bir arkadaşımız var ki, inanın tanıdıkça hayranlığınız bin kat artıyor. 


-- Ersin DOĞER in yeni çalışmaları Konusu :

  Biliyorsunuz Ersin çok meşgul bir dekan. Yine de son zamanlarda gurubumuzda büyük ilgi gören "Yahudilik" içerikli yazılardan esinlediğini düşünüyorum. Neden mi?Kendisi biri Karlis e özel, ikincisi ise Üniversiteye özel iki ayrı çalışmanın içersinde bu aralar.
 İlki, yakın geçmiş entellektüelleri yerine uzak geçmiş Sarkofagoslarını kapsayan "Antik Çağda AIGAİ yahudileri düğme kullanırmıydı?" üzerine,
 ikincisi "Bir Profesör ölürse 3 kişi can bulurmuş" isimli bilimsel bir tez. 
Bana ikisinden de söz etti. Araştırmasını bizlerle paylaşacakmış paylaşmasına da 5 Mayıs ın gelmesini bekliyor gibi. Hani Necat Abinin önderlik ettiği meşhur Chios Dem Akademisi Toplantısı var ya.  İşte o tarihte yazıyı yayınlamayı düşünüyor. Ersin Hocam ilk çalışması ile Karlisi, ikinci çalışması ile ise Üniversiteyi kasıp kavurarak Antalyada Fıratın yanına yerleşeceğe benzer.  Böylece Ersin Doğere de bana bir kaç söz söyleme hakkı doğmuş oldu.

-- Hafta sonu oynanacak olan Göztepe - Karşıyaka Maçı Konusu:

 Son zamanlarda suyun karşı tarafında en çok izlenen televizyon programı hangisi imiş biliyormusunuz? "Eyvah Düşüyorum" . Dehşet içersinde izliyormuş değerli arkadaşlarımız bu yarışmayı. Ancak öyle gözüküyor ki bu hafta sonu keendilerini dost ve kardeş bir rakip takım olarak rahatlatacağız gibi. Medyadan takip ettiğimiz gelişmeler bu yönde.
 Neyse, ben bu sportif konuyu bir kenara bırakıp hafta içi yaşanan Karşıyaka - Göztepe dayanışmasına değineceğim. 17 Martta İzmirde bir miting var diye, maçı Pazartesiye kaydırmak istediler güvenlik gerekçesi ile. Yani, "Biz güvenlik olarak İzmirde olabilecek iki ayrı etkinlikle başa çıkamıyoruz, onun için de birini yasaklayıp gününü kaydırıyoruz" demek istediler başka deyişle. Ya da biz böyle algıladık. Ancak öylesi bir birliktelik hayata geçti ki kararı geri çekerek önlemleri düşünülmeye başlandı. Aslında gerçekten de Bandırma yolunda rahmetli olan Özgür Soylu nun dediği gibi "Bu iki dev güç birleşebilse İzmir e kimse kolay kolay gelemez". Karşıyaka taraftarı 60 lı yılların ikinci bölümünde bu dayanışmayı gerçekleştirmişti ve Göztepe nin Fuar Şehirleri Kupasında çeyrek finale çıkmasını sağlamıştı. Sonra, sonra 80 li yıllardan sonra sportif çekişme siyasetin önüne geçsin diye bu iki güç düşman kardeşler yapılmıştı. Şu anda 30 - 35 yaşında olupta düşmanlığının sebebini bilemeyen iki takımın da fanatikleri  İki takıma da yararı olmayan bu didişmenin yarar ve zararının farkına bakalım ne zaman varacalar?     Böylece Göztepe ve Karşıyaka fanatiklerine de bana bir kaç söz söyleme hakkı doğmuş oldu 

-- Tıp Bayramı Kutlu Olsun....

 Aslında bu bölümü yazarken aklıma geçen yıl Levent Çanakkalelioğlu nun yazdıkları düştü. Haklı olarak birçok konuya değiniyordu. O günden bu güne gelindi ve yapılanları hata olduğunun farkına varanlar şimdi farklı uygulamalar peşindeler. Doğru mu, yanlış mı değerlendirebilecek yeterlilikte değilim. Ancak bildiğim şu ki, Gerçekten de insan olarakta, hekim olarakta her biri ayrı bir değer olan Doktor ve Tıp çalışanlarımız var gurupta. Ne olursa olsun, herbirinin Tıp Bayramını yürekten kutluyorum. En son İsmail Yurtözveri ve Serdar Göv ün katıldığı Ressam Hekimler sergisine gidemediğim için tüm sevenlerimden, dost ve müşterilerimden özürler diliyorum. Sevgili Pınar Atik yine konuşturmuş sanatçılığını. Sözüm Erkan Başkana; " Erkancım, plaket mi verdin? Siddet mi uyguladın? Dans mı ettirdin? Felsefe mi yaptın? Ne yaptın ne ettinde Pınarın resime yönelmesini başardın? Valla helal olsun sana"

-- Uğur Olmadan olur mu Konusu:

 Yazının şöyle bir geneline bakarsanız Uğur ortalıkta yok hiç. 
 -- Tayfun a gittik, Gezi Uğursuz du. 

 -- Şurada her paragrafta o kadar çok kişiye bulaştık, bulaşmalar Uğursuz du.

 -- Hafta SonuTavşanlı Linyit maçına gideyim, Salı günü baskette Paris Levalouis maçına gideyim dedim. İkisinde de yoktu Uğur. Yani futbolda da, baskete de Uğursuzluk vardı KSK de.

 -- Bu aralar Karlis e bakıyorum, kimse Uğurdan söz etmiyor. Necat Abi bile, "Ayı, Dayı" filan demiyor!! Bu aralar Karlis te Uğursuz olarak yoluna devam ediyor.
   Böylece Uğur Sözene de bana bir kaç söz söyleme hakkı doğmuş oldu.
-- Bir Perşembe Yazısı yazalım dedik, Yazı yine Uğursuz oldu.    

  Aslında, 24 Ocak 1993 ten bu yana yazılar Uğursuz, ama alışamadık halen....


  ÇAĞRI: Sevgili Ersin DOĞER, acıcık Anthony Quinn geni taşıyorsan tarihsel geçmişinde. Bana "Pazar Musahabesi" ile yanıt verirsin. Yoksa seni ne tarihçiler affedecek, ne de Tarih..

 Amma da çok kişiye söz söyleme hakkı doğurmuşum yaa, vay canına!!!...

 İmza: Vesaikçi Mustafa....14.03.2013




BU YAZIYI PAZAR MUSAHABESİNDE CEVAP VERİLSİN DİYE YAZIYORUM.   BİLGİLERİNİZE....
  
-- Necat Abi Yazısı Konusu :

 Son zamanlarda yeniden renklenen KARLİS Gurubunda yazılanları okudukça bir dönem nasıl oldu da yazılarım bu kadar ilgi görüyordu zamanında diye şaşırmadım değil. Fırat tı, Levent ti, Şirindi, Erkan dı, Hayal di, Kenandı, Şirin di, Ersindi, Erdal Abiydi derken, bir Necat Abi yazısı okuduk ki gündeme bomba gibi düştü. Görünen o ki Necat Abi köklerini çok iyi biliyor. Bir taraf Rusya ya diğer taraf İspanya ya dayanıyor. Mübadele desen var. Kendisini Sosyalist, Kemalist, Yurtsever bir Türk olarak tanımlıyor. Bunlara bir de güzel konuşan, sporcu bir kadın hakları savunuculuğu ve akçalı işlere bulaşmama özelliğini de eklersek Necat Abi KARLİS in % 51 inin oyunu kesin alır diyorum. Kendisinin öyle seçime girmek, yarışmak gibi bir niyeti yok ama ben yine de bu yağlama yıkamayı yapayım.
  
   Gençlik yıllarımda ben de kendimi İlerici, Yurtsever, Demokrat bir Sosyalist olarak görüyordum. Her ne kadar tam Atatürkçü bir Anne ve Babaya vede öğretmenlere sahip olsam da, üniversite yıllarında itibaren okuduklarım ve yaşadıklarım beni bu çizgiye oturtmuştu. Atatürk e "Küçük Burjuva Devrimcisi"yakıştırması benim de hoşuma gidiyordu. Kapital i okumaya çalıştım, baktım ki her satırı dörder kere okumama rağmen anlayamıyorum. Kavgam ve Dokuz Işık gibi kitapları elime bile almadım. Yaşamımı o dönem okuduklarım, İhsani, Mahzuni, Zülfü, Ruhi Su, Cem Karaca, Genco nun ve AST ın oyunları, mitingler, toplantılar, Politika gazetesi belirliyordu. Haa, bu arada spor ve tiyatro yapabilmek büyük keyif veriyordu. Gel zaman git zaman beğendiğimiz rejimler bölünmeye, ayrılmaya başladılar. Savunduğum işçi sınıfının önemli bir bölümü gericilikten yana tercihlerini kullanmaya başladı. Mustafa artık Atatürkçü, yurtsever ve de son günlerdeki moda deyimle ulusalcı olmaya başladı. Ammann kafatasçılıkla filan karıştırmayın noolur. Yine gençlik yıllarımın sanatçılarına hayranım ama cehaletin egemen olduğu toplumlarda fazla demokrat olmanın düşüncelerime uygun olmamaya başladığını gördüm. Kimbilir, göreceli olarak bir başka guruba ise yarar getiriyor olabilir. 
Kimisi, şartlar değişse de yaşamı boyunca asla değişmemeyi tutarlılık göstergesi olarak sunar. Ben ise değişmeyen tek şeyin değişim olduğuna inananlardanım. 20 yıl boyunca yahudi kökenli bir şirket, bir patron ve müdür ile tanıştıktan sonra adımın yavaş yavaş Mustafa dan Musani ye kaydığını gördüm. "Artık, Hepimiz Necatız"

 KARLİS ise ilk gençlik yıllarımızın sevgilisi Karşıyaka Lisesi nin değerlerinin buluşma yeri oldu. Her ne kadar farklı düşüncelere karşı "Hurraa linç edilmesi ve katli vaciptir" rüzgarları ara sıra esmiş olsa da yine de bir araya gelindiğinde keyif alınan bir guruptur. KARLİS e ve içinden doğan DEM AKADEMİSİ ne sonuna kadar sahip çıkalım.

-- Ersin ve Düğme Konusu:

  Hay Allah, buraya kadar yine rüzgar ne taraftan eserse o yönde yazmışım. Ne yapayım bu da benim huyum. Ersin Doğer den tek kelime bile söz etmemişim. Sınıf arkadaşım, Dekanım, Sporcum, Tarihçim, Şarapçım, Yazarım, Şairim, Ersinim Doğerimi hemen unuttuğumu sanmayın. Onu her zaman ben tahrik ederim. Erkan Başkandan tahrik olarak "Düğme" içerikli yazı yazmasını kıskandım doğrusu. Bu yaştan sonra bırak kardeşim sen düğmeyi müğmeyi. Alınıyorum vallahi. Geçen haftaki yazında yine espri dolu bir içerik vardı. Doğrusu çok beğendim. Ben KARLİS içindeki en saygın, en okunulası, dinlenilesi kişilerin başında Ersin Doğer i görenlerdenim. Tahrikse tahrik, hapsa hap, ama ne olursa olsun "Pazar Musahabesi" ne devam. Geçen hafta yazmayı düşündüğün şiiri bu hafta görmek istiyorum Ersincim. 

 -- Bugün Kenan Kader var Uğur yok:

 İki satırda Kenan Kader kardeşime, "Gerçekten Helal Olsun Kenancım sana". Uzun bir aradan sonra ilk kez sarı kırmızı bir yazı yazmışsın. Yeni Malatyaspor a olan katkını Malatyalılar asla unutmayacaktır. Hahhh alın size bir tahrik daha. Bu kez Kenan ı gıdıklayayım dedim. Başıma iş aldığımın farkındayım. Artık aruz vezni mi yazar, akrostiş mi yapar, bir Sevgililer Günü şiiri patlatır inceden. Şimdi oturur rakı masasına ve "Şu herife iki satır giydireyim de görsün gününü" diye düşünür artıkın. 

 Hiç sevgilisi olmayanlar, alın size Karlis, alın size Dem Akademisi. 
Sevgililer Gününüz Kutlu olsun.

İmza: Şerbetçi Mustafa
14.02.2013
Mustafacım her ne kadar "pazar musahebesinde cevap verilsin" diye yazdıysan da yazının içinde gaz verici değerlendirmenden ötürü ben de yazdım. Eh muhatabını engelleyen de yok tabii.Ancak emayili geç açtığımdan  anca gaza gelip yazabildim.Bu arada Uğur sana naaptı da adamı es geçtin,ben olmasam da olur amandem onu boş bırakma.
Sevgililer günü için ise böyle bir günde sana giydirmeye kıyamadım kendime giydirdim.
Çoook uzaklarda kalmış, bununla birlikte belli ki gönlümde yer etmiş bir gençlik hikayesi. 
 GENÇLİKTE
Köyün üç mahallesinin bir gülü vardı,
Ömrümüzün fırtınası bile bahardı,
Yarı açız yarı tokuz kimin umrunda,
Gül kokulu baharlarla gönül doyardı.
 
Ne hayaller kuruyorduk, hem edepsizce,
Bıçkın delikanlılığın özgürlüğünce,
Geceleri evlerinin kuytu yerinde,
Sevda için yarışırdık birbirimizle.
 
Yar uyurdu bizse yarin penceresinde,
Biz geceydik, yarse yanda gece içinde,
Yıldızla ay usanırken şahitliklerden,
Karanlık erir giderdi güneşimizle. 

 Saçlarına aklar düştü şimdi zamanın,
Çoluk çocuk gailesi altmışlıkların,
Pencerenin arkasında yine bir genç kız,
Manisini ezberliyor bizim zamanın.
                 K.K  - Hatırası sevgime önder olsun.Kenan kader



Sevgili Karlisliler,
Son Dem akademisi toplantısında uğramış olduğum zulümler (iri kıyım bir k.s.k. fanatiği tarafından kaf kaf çekilirken elimin zorla havaya kaldırılması, bir sonraki dem akademisi toplantısı için hedef gösterilen masum işaret parmağım v.s. gibi işkenceler) nedeniyle bu Pazar sizinle MUSAHABE’de bulunmak içimden gelmiyordu. Sadece Karlis içinde sanattan anlayan üç beş şair arkadaş için (mehmet ceyhan, kenan kader ve genç şairlerimiz gibi) yorumsuz olarak acizane yeni bir şiirimi takdim edecektim ama bu sefer beni m.k değil e.a tahrik etti.
Bu ülkede vasatı hedef alıp yakın tarih ajitasyonları ile belli bir kesimi etkileyen ve bundan da rızkını çıkarmaya çalışan birkaç entelektüel arasında sunay akın da var. Sevenleri lütfen bana kızmayın benimki tümüyle kişisel bir tercih.
Gerçekten de Ata’nın cenazesi geçerken yahudi-musevi azınlığın bir yas belirtisi olarak cenazeye elbiselerinden kopardıkları düğmeleri atmaları hepimizin tüylerini diken diken etti. Ben hep Romeo ile Juliet eğer ölmeyip evlenseler ve evlilikleri çok uzun sürseydi neler olurdu hayatlarında merak etmişimdir.
1938 yılının kasım ayında Karaköy’deki evlerinden ve dükkanlarından düğmelerini koparıp atanlar bir on yıl sonra varlık vergisini ödeyemedikleri için düğmesiz kaputlarıyla gönderildikleri Aşkale’de üşümüş olmalılar.
Geçen gün bir gazete haberinde öğrendiğime göre artık Yahudileri Almanyadaki Neo Naziler sokakta çevirip dövmeyi Türk gençlerine bırakmışlar. Onlar sokakta yürüyen hahamları daha bir şevkle dövüyorlarmış…..

Ersin DOĞER- 10.02.2013

Sayın Dekanımın,
"Bu ülkede vasatı hedef alıp yakın tarih ajitasyonları ile belli bir kesimi etkileyen ve bundan da rızkını çıkarmaya çalışan birkaç entelektüel arasında sunay akın da var. Sevenleri lütfen bana kızmayın benimki tümüyle kişisel bir tercih. "                                 
sözünden yola çıkarak bir kaç şey aktarmak istiyorum.Hocamı tahrik etmek mertebesine erişmek m.k dan sonra bana da nasip oldu nihayet.
Sunay Akın için yukarıdaki tarif doğru olabilir,ancak insanların hiç kitap okumadığı hele gerçek ve derin tarih ile hiç uğraşmadığı bir zamanda bir adam çıkmış popüler tarih(yakın tarih ajitasyonları da olabilir) bilgileri ile halkın ilgisini tarihe yöneltmiş,bence bu az bir başarı değil,çünkü izleyicileri bir hayli fazla.İnsanlar tarihi niye sevmiyor veya niye ilgilenmiyor,çünkü bize hep yanlış ve anlamsız tarihler anlatılmış,gerçekler hep gizlenmiş.1nci dünya savaşı Avust-macaristan velihatının bir sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi sonucu başladığı anlatılmış,aslında ardında yatan gerçekler bize hiç anlatılmamış,2nci dünya savaşının bir deli tarafından başlatıldığı ve yahudilerin soykırıma uğratıldığı gerçeği yanında bunun sonucunda bir İsrail devletinin temellerinin atıldığı 
çoğu kimsenin ilgisini çekmemiş.ilgi odağı hep Hitler ve yakılan yahudiler olmuş.
İşte Sunay Akın bize yakın tarih de olsa bazı şeyleri akılda daha kolay kalabilecek şekilde magazinvari olarak hatırlatmış,bunlarla ilgili halkın daha kolay okuyabileceği kitaplar ve söyleşiler hazırlamış ve yakın tarih ile insanlarımız ilgilenmeye başlamış.
Bize MÖ bilmem kaçbin yılınının cilalı taş devri anlatılırken yakın tarihte ne dolaplar çevrilmiş hiç oralara gelememişiz,çünkü öğrenim dönemi sona ermiş,o konuları işleyememişiz,
Bence Sunay Akın Tarih öğretmenlerimiz tarafından işleyemediğimiz konuları biraz da aktüel bilgiler ekleyerek bir tarz oluşturup bize aktarıyor,
magazinsel olsa da 
en çok okunan ve dinlenen yazarlar arasında yerini almış.
Bunlar da Sunay Akın hakkında benim düşüncelerim.
Saygılar Hocam.
ea
10.02.2013

Yaşamın, Karl is’in, Dem Akademisinin velhasıl varlığın çok değerli üyesi Sevgili Dekanımız Ersin kardeşimiz;
 Özellikle bazı fanatiklerin tarafınıza uyguladığı baskı ve zulümler kulüplerinin??? İçinde bulunduğu sorunlardan ve üzüntülerinden kaynaklanıyor, bu nedenle başkalarına sarıyorlar diye düşünüyorum. Geçince bişey kalmaz.
Romeo ile Jüliet ise, evlenip birlikte uzuun yaşasalardı benim gibi olma ihtimalleri az olmazdı diye düşünürüm hep. 
Yahudilerin Aşkale’de üşümeleri ve Almanya’da dayak yedikleri kişilerin değişmesi konusu da belki vatandaşı biraz düşündürmüştür.
 DE;
Pazar Musahebesinde şiir gibi bir eserinize nail olabilseydik, genç yaşlı bizlere de bişeyler çıksaydı ayrıca sevinirdik diyorum. Sevgi ve saygılarımla. 
KenanKader

Ee, güzel bir giriş yapmış, fanatik Kemalist'lere, çakma fırsatını kaçırmamışsın da, tam olarak nereye varmak istemişsin, bu konudaki kişisel imbiğinden geçirip,oluşturduğun görüşlerini bizimle paylaşmamışsın hocam!.. 
    Bir hümanist entelektüel olduğunu biliyoruz da, " yakın tarih ajitasyonlarına" muhalif duruşunuz hakkında daha derin bilgilerden yoksun kaldık. Kendisini Sosyalist-Kemalist- Yurtsever sınıfından sayan bir türk olan bendeniz, sırf türk niteliğimden dolayı  (Siz pek üzerinize alınmayın ama) "hafiften faşizim kokan kişi" gibi algılanmaktan genelde bîzarım.  Matrak üslubunuzla toplumumuzda gözlemlediğiniz insan portrelerini kategorilere ayırarak şöyle bir önümüze dökseniz diyorum;  Eminim, hepimizin ufkunu açar, konuyu daha derinlemesine düşünmeye davet eder, güzel bir tartışma ortamı oluşturmuş olursunuz. 

     "Necat abi hafiften beni çamura çekiyor, tuzağa düşürmek mi istiyor" endişesine kapılmayınız lütfen. Grubumuzun böyle bir tartışmayı, uygarca yapabilecek düzeyde olduğunu düşünüyorum ben . 
      Bu nedenle de bir adım öne çıkıyorum ; Buyrun ;





      Efendim, bendeniz yukarıda, yaşama hangi açıdan baktığıma değindim... İlaveten nasıl bir türk olduğumu da açıklayayım. Bunu hiçbir yerde ve hiçbir topluluk önünde açıklamaktan da kaçınmadım bugüne kadar ;
      Baba tarafım 18. yüzyıldan itibaren Rusya tarafından itelene itelene Kırım'dan Vardar Ovasında Yenice kasabasına kadar gelip, orada yerleşen türk asıllı bir aile.(Rakı tutkumuz oradan gelir ayıptır söylemesi) ... 
      Ana tarafım, İspanya'dan katolik mezaliminden kaçan Safarat'ların, Selanik'e yerleştirilen kitlesinden ... Yahudi yani.
      Bizimkiler, 1925 de mübadeleyle Karşıyaka'ya gelip ,iskân edilen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından... 
      Ablam,ağabeylerim ve ben, Karşıyaka'da doğmuşuz. Anam, yahudi doğan sağlam bir müslüman, babam müslüman doğan ,dini hiç umursamaz, hiçbir ibadethaneye gitmez  (fakat tanıyanlar bilirler) güzel bir insandı... Bense bir deistim. Bu arada belirteyim , anamın hemen bütün sülalesi Nazi kamplarında insanlık dışı yöntemlerle yok edilmiş olduğundan , her türlü faşizmden ve totaliter yapıdan nefret eden biriyim... İşte ben bu köklerden gelen fakat ırk,dil,din, renk,cinsiyet farkı gözetmeden, insanı algılamaya, ona değer vermeye çalışan bir kişiyim. Bu ülkenin insanıyım,bu yurdu seviyorum, gerekirse bu yurt ve bu yurtta yaşayan yurttaşlarım için ölürüm...   
      Bi cümle daha ; Almanya'da hahamları döven Neo Nazi taşaronu türk kazmalar var ya ; Biz onlara uzun zamandan beridir aşinayız hocam ;
     Onlar değilmiydi, 6-7 Eylül olaylarında cânım Rum kökenli yurttaşlarımızı, perişan edip, mallarını sokaklara döküp yağmalayanlar? 
    Onlar değil miydi, güdülerek 70'lerde silaha sarılan, sözümona komunist avına çıkanlar? Cinayetler işleyenler?
   Onlar değil miydi, zamanın başbakanı'nın "Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz!!!" dediği?, 
   Onların dinci versiyonu değilmiydi, Madımak'ta canlarımızı yakanlar?... 
   Onlarla da demokratik yoldan başa çıkmak, bu ülkenin Kemalist ya da değil, aydınlarının görevi ve  sorumluluğudur... 
   Hadi buyrun bakalım, sizler de buradan yakın şimdi ! 

   Size kolaylık olsun ; Bir kaç saat önce yaşadığım anaktodu da nakledeyim bu arada ;
   
   Evde ekmek kalmamış, günlerden pazar olduğu için kapıcı Ali de gelmedi ; İş başa düştü... Saat 14 gibi çıktım. Bizim evin yakınlarında Hemşin fırını var : Tezgahtar başı bağlı genç bir hanım . 
    - " Üç tane çavdar ekmeği lütfen " dedim.
      Genç hanım arkasında duran delikanlıya, sağlam bir Rize aksanıyla,
    - " Bak yeğenum , çavdarlar ha burada" dedi. Ekledi,
    - " Uç tane alaysun, burada dilumlaysun, uç ayrı torbaya koyaysun" dedi.
       Bana doğru döndü , ben parayı uzatırken sordum ;
    -  "Rize'den geleli kaç yıl oldu bacım?" dedim. 
    -  Yirmiuç yil oldu.
        Takıldım;
    -  "Ee, hiç Karşıyakalı gibi konuşmuyorsun?"...
        Cevap verdi ;
    -   "Hiç dilimu değiştirmeye niyetum yoktur, ozum neyse odur" dedi, alınganlık göstermeden.
        Yanıtladım ;
    -   "Cuzeldur da, biz da onu seveyruz" dedim.
        Gülüştük.

        Onun konuştuğu Türkçe aksanına hiçbir itirazım yok benim, hoşuma bile gidiyor.
        Ama, bana Lazca cevap verseydi, (Böyle bir dil olduğu malumlarınız) "Pardon ne demiştiniz?"  diye sorardım. Haa, kendi aralarında Lazca konuşsalardı, o da hiç umurumda olmazdı. İki ya da daha çok kişi kendi aralarında istediği dili konuşabilir, bu da hiçkimseyi ilgilendirmez...
        Bu Cumhuriyetin adı Türkiye Cumhuriyetidir. Resmi dili Türkçe'dir.
        Eğitim dili de Türkçe'dir. 
        Dil birliği, bir devletin vazgeçilmez devlet olma koşullarındandır.
        Okullarında, her türlü yabancı dil öğretimi de, en mükemmel şekilde,ancak seçmeli olarak yapılmalıdır...
        Örneğin, İstanbul'da Ermeni Liseleri vardır. Öğretim dili Türkçedir, oradan ermeni kökenli yurttaşlarımız kusursuz Türkçeleriyle ve ana dillerini de mükemmelen öğrenerek mezun olurlar...
        Bana gelinde ;
        Ana dilim, yahudi İspanyolcası'dır.
        Fakat ne bana, ne de kardeşlerime bu dil (Çok,çok yazık ki,)  ailem tarafından öğretilmemiştir.
       Tuhafınıza gidecek ama, çocukluğumda annemle babam, bizden gizli bir şey konuşacakları zaman kendi aralarında ya yahudi İspanyolcası ya da mükemmelen Elenika Rumca konuşurlardı.
Fakat bize öğretmemişler... Cehalete bakar mısınız???

       Hocam, sana ve tüm Karlis'e, en içten sevgi ve muhabbetlerimle...

       Necat Kuymulu
       6 Ed.A 1961.    



Merhaba sevgili KARŞIYAKA liseliler,
Abilerim,ablalarım ve canım kardeşlerim,
Sizlere tekrar yazmaya karar verdim bu sabah,gece rüyamda gördüm, yazıyordum.En son 2009 du bu gruba mail gönderdiğimde.O zamanlar önce ekonomik,ardından sosyal ve psikolojik bir çöküş içindeydim.Mevcut ekonomik krizde (hoş, olmadığı söyleniyor ya bazı çevrelerce) 20 yıllık emeğimi birikimlerimi kaybettiğim yetmiyormuş gibi ödeyemediğim vergiler,ssk borçları da üzerime üzerime geliyordu.Tanıyanlarınız iyi bilirler,Sevgili lisemden mezun olduktan sonra Ege üniversitesi su ürünleri mühendisliğinden mezun oldum,akvaryum balıklarına çocukluğumdan beri olan sevdam yüzünden de fakülteden mezun olunca Akvaryumcu oluverdim.Bilemedim bu ülkede esnaf olmamam gerektiğini,çok gençtim,yol gösterenim de hiç ama hiç olmadı.Tüm deneyimlerimi kendim, deneme yanılma metodlarıyla öğrendim.Hoştu,biraz acıtsa da.Aradan geçen onca yılda yıldızımın parladığı,bilgime,arkadaşlığıma inanan dostlarımın yanımda olduğu güzel zamanlarımda oldu.Acısıyla tatlısıyla geçiyordu zaman.Ekonomik dertlerim hiç yoktu,kazanıyordum bir şekilde.Ardından hobi sektörü krizle birlikte güç kaybetmeye başladı.İnsanlar evlerine ekmek götürme derdindeyken,süs balıklarını mı umursardılar.Hal böyleyken ben geleceği göremeyerek elimdeki(bir süredir birikim yapıyordum) parayı -o gün için ihtiyacı olan birine verdim-yine olsa yine veririm-Sonra benim sınavım başladı,artık para beni terketmişti.Anlam veremediğim kadar hızla düşüyordum tüm çıktığım merdivenleri.Kaldı ki kumar-kadın-içki ve hatta sigara gibi alışkanlıklara da sahip değilim.İşte tam o günlerde labirentte ki fareler gibi çıkışı aramanın çaresizliğindeyken hergün iletilerinizi okuduğum Karlis grubuna yazmak fikri geldi aklıma.Zira çevremde sıkıntımı anlatabileceğim,derdimi sadece dinleyebilecek kimse yoktu artık.Anlamıştım ki düşmeye gör,hatta tökezleme bile.Çünkü anında cüzzamlı muamelesi görüyor insan. O günün psikolojisiyle aralıklarla 2 ileti gönderdim sizlere.Derdimi paylaşmıştım işte.Yazmış ve rahatlamıştım.İnanın zordu bu kararı almak,boğuluyorum demek çok ama çok zordu.Yazılarımda kimseden birşey talep etmemiştim,sadece paylaşarak yüreğimdeki sancıyı hafifletmekti niyetim.Ertesi gün sadece 2 ileti aldım,çok ama çok sevindim.İletilerden biri çok uzaklardan yurt dışından geliyordu,neredeyse babam yaşımda çok sevgili bir ağabeyim yazmıştı.Beni ne güzel anlamıştı.Kaldı ki hiç tanımıyordu bile.Evet sevgili ağabeyim,tavsiyelerini dinledim,metanetli davrandım,sabrettim,vazgeçmedim ki birkaç kez daha düşsemde her seferinde kalktım ayağa.DOSTları gördüm,olmayanları da.En çok gördüğümse kendi derin YALNIZLIĞIMDI.Ertesi gün grubumuz başkanlığını yapan bir abimiz sizlere benimle ve benim durumumda olan bir başka arkadaşımızla ilgilenmeniz gerektiğini anlatan bir ileti yayınladılar.Çok teşekkür ediyorum kendilerine.O yıllarda hatay noktada bir mekan işletiyordum.Hergün dükkana geldiğimde ilk işim iletilerimi kontrol etmek oluyordu.Ama yoktu işte hiçbirşey.Elimde olan kocaman bir boşluk ve yalnızlık hissiydi sadece.O zamandan sonra kimseler aramadı yada sormadı sen nasılsın?diye.Ne oldu?Ne yaptın,toparlayabildin mi?diyenim olmadı işte.Aradan 5 koca yıl geçti yine kimseden ses yok.
 RÜYAMDA gördüm SİZLERİ,DÜŞÜNDÜM HABER VEREYİM İSTEDİM.(HOŞ sesime ses vereniniz olmayacağını bile bile) HALA NEFES ALIYORUM,ŞÜKÜR RABBİME
KALIN SAĞLICAKLA
gökhan öncü
1983 mezunu
06.02.2013   

 Sevgili KARLİS dostlarım,
    Artık iyi şeyler yazmak istiyorum.Sadece dertlerimi yazmış olmak sizlerin Bendeki Beni tanımanıza olanak vermeyeceğinden,ara sıra sizlere yazılarımla sesleneceğim.Şimdi dışarda yağmur yağıyor,sanki gök boşandı yere iniyor ne varsa.Ama en önemlisi Toprak sevgilisi Suya doyuyor.Uzun bir zaman birbirlerine hasret kalacakları günlere inat.Yağmuru seviyorum,ıslanmayı,hatta sırılsıklam olmayı.Bana yağmuru sevdiren dostlarım geliyor gözümün önüne. Birlikteyken zamanın durduğu,yüreklere derin huzurların yayıldığı güzel yürekli insanlar.Dostları olmalı insanın,yokluğunu hissedebilen güzel dostlar.Varlığında değişmeyen,seni gördüğünde gözlerinin içi ışıldayan dostlar. Birşeyi iyi öğrendim yaşamın bana sunduğu tüm anlarımda. Yaşadığımız her zaman diliminde etrafımıza daha önceden hiç tanımadığımız insanlar geliyor,bir sebebten yaşamımıza dahil oluyorlar ve bize öğrenmemiz gerekenleri(iyi yada kötü-hoş kötü diye birşey yok gerçi)öğretiyorlar ve sonra hayatlarımızdan usulca geldikleri gibi çıkıyorlar.Bizler bu süreçte olgunlaşıyoruz.Yaşarken öğreniyoruz,öğrenmemiz gerekenleri,neyimiz eksikse onu tamamlıyoruz hep bu öğrenme sürecimizde.  Birde Ailenin önemi çok büyük insanın yaşamında. Anne olmadan Annelerimizi,Baba olmadan Babalarımızı anlayamıyoruz. Onların gayretlerini,çabalarını,uğruna vazgeçtikleri şeyleri hep yıllar içinde büyüyüp olgunlaştıkça,çoluk çocuğa karıştıkça anlıyoruz. Gülümsüyoruz.
     Ne değerli zamanlardı diyoruz çocukluklarımızın,gençliklerimizin geçtiği anlar.Birden Canım okulumda ahşap merdivenli iki katlı giriş binasında, ikinci katta oval penceresinden bahçesini izlediğim anlarım geliyor gözümün önüne. Biz dersteyken bahçedeki ağaçlarda kuşlar ötüşürdü. Bazen derste o kuş seslerine dalıp giderdim.Nasıl bir enerjisi vardı o eski asırlık bınaların. Derin bir huzur duygusu kaplardı her yanımı,nane şekeri serinliğindeydi derslikler.Ana demir kapı hapishane kapısı gibiydi,öğlen oldumu sabahcı öğrencilerle öğlenci öğrencilerin çakışmasıyla bir panayır alanına dönerdi. Öğlenci okuduğum yıllarda hep bir saat önce gelirdim okula.En köşeden demir parmaklıklara tırmanıp okula girmek bir zaferdi o yıllarda.İçeri atlayan doğru kantine yönlenirdi. Gruplar kurar,oyunlar oynar ve sohbetler ederdik, sıcacık bir bardak çayın eşliğinde. Okulun sağ köşe duvarının orada beden eğitimi sahası vardı, orta 1 deyken spor alanındaki askeri eğitim parkuruna benzeyen parkuru görünce oldukça hayret etmiştim.Her seferinde ağ halatlardan olan tırmanma parkuruna tırmanırdım. Zirvesine vardığımda bir kahraman mağrurluğunda arkadaşlarımı selamlardım.Hoş pek çok arkadaşımda zaten benı takip etmiş olur ve en tepede her zaman 5-6 kişi olurduk.
   Yıl 1977. Abilerimiz futbolda okullar arası Türkiye birincisi olmuşlar.Tören düzenleniyor,sanırsınız İnönü stadı çoşkusu var okul bahçesinde.O günleri lekeleyen tek şey siyasal olayların liselere kadar inmiş olmasıydı.Henüz ortaokullu olduğumdan K.E.L de olanları pek kavrayamıyorduk.Bazen patlayan silahlara anlam veremiyorduk.Hele toplu boykotlar o dönem bizler için okulu kırmanın en güzel yolu gibi geliyordu.Oysa kıyametler kopuyordu ve bizler çocukluğumuzun verdiği saflıkla sadece seyrediyorduk.
 Çardaklı bahçedeki havuza,  bahçedeki heykellere, çiceklere, eski binalara özlem duyduğumu farkediyorum.Yeni okul binası yapıldığında orta sondaydım.eski binalardan yeni binaya ders sıralarımızı taşımada yardım ettiğimizi dün gibi hatırlıyorum.Yeni binada okuduğum yıllarda da farketmiştim,şimdi daha çok anlıyorum.O eski binaların huzuru,ruhu hiç olmadı 5 katlı yeni binada. Modern spor salonuna rağmen buzzz gibi soğuktu.
 Şimdi sizlerden bir ricam var, eğer yazmak isteyen olursa o günlerden anılarını burada bizlerle paylaşırlar mı?
 Sizleri seviyorum,çoğunuzu hiç tanımasam da.
 Saygılar
Gökhan ÖNCÜ 1983
08.02.2013



01.02.2013

Değerli Arkadaşlar,
Bu gün Karşıyaka Lisesi mezunu Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr Ersin Doğer'i makamında ziyaret edip bu yeni görevinde Karlis'liler olarak kendisine başarı dileklerimizi ilettik.
Bu gibi ziyaretlere her defasında değişik arkadaşlardan bir grup oluşturmaya çalışıyoruz.
Gönül isterdi ki hepinize duyuralım bu ziyareti ancak kontenjan sınırlı olunca böyle yapmak zorunda kalıyoruz ve haber veremediğimiz için sizlerden özür diliyoruz.
Lisemizin 69 mezunu Sevgili Ersin Doğer uzun yılların birikimi sonucu hakederek bu makama gelmiştir.
Kendisinin Arkeoloji dalında gösterdiği başarıları dekanlık makamında da göstereceğinden kuşkumuz yok.
Ziyaretimize Üniversiteden diğer Akademisyen arkadaşlarımız Kamil Kumanlıoğlu,Semih Güneş ve Atakan Sukatar da katılmışlardır, yoğun iş tempolarından bize zaman ayırdıkları için kendilerine teşekkür ederiz.
Ayrıca Mustafa Karluk'a heyet tarafından Arkeoloji dalında Fahri doktora ünvanı verilip cübbe giydirilmiştir.
Sohbette Karlis'in dünü bugünü ve geleceği hakkında arkadaşlar görüşlerini bildirmiştir.
Ersin hocamız bize güzel bir ziyafet çekip ardında Fakülte arkeoloji sergisini gezdirmiştir,burada verdiği çok önemli bilgiler yanında iki aktüel bilgiyi sizlerle paylaşmak istiyorum.Yunancada Karpos(karpuz) Meyve,Lahana ise sebze anlamına gelen iki kelime imiş,biz bunları tutup bir meyve ve sebzeye mal etmişiz.Böyle ziyaretleri bu açıdan çok seviyorum,bir kelime bile öğrenmek çok güzel oluyor.
Dekanımızı kutlar,katılan tüm arkadaşlarıma da teşekkür ederim.
Sevgiler Hepinize.
Erkan Atik

Not:Albümdeki büst B.iskender'e,siyah dikili taş Mısır'a ,silahlar da İngiltere'nin İzmir konsolosu Willy'e aittir.


Değerli Karlis Üyeleri..
Pek çoğumuz yaşam telaşı içerisinde koşuşturup duruyoruz. Aramızda her meslekten pek çok arkadaşımız, ağabeyimiz ve kardeşimiz var. Hepimiz kendi özgülümüzden bakıyoruz dünyaya. Evrensele özgülden varıldığının da bilincindeyiz.. Kimimimiz çoluk çocuğa kimimiz gelin-damat ve torunlara karıştık..40-50 yıl önce Karşıyaka Lisesi'nin o kapısından girip Halit EDGÜER'in Erol KAYA'nın yönetimindeki pek çok değerli öğretmenimizin RAHLE-İ TEDRİSATINDAN geçtik.. O günkü yeni yetmeler, o günkü  bıçkın delikanlılar şimdi ağarmış saçları, çukurlaşmış gözleriyle, aradan geçen 40-50 yıla meydan okurcasına birbirlerine gelecekteki umutlarından ve yapacakları, yapmak istediklerinden söz ediyorlar..
Sessiz ze suskun çoğunluğun bu sayfalardaki paylaşımları, yazışmaları izlediğinin ve bu tür etkinliklerde birlikte olmak istediğinin
farkındayım. Çünkü ben de -genellikle öyleyim.

   Evet; bugün Erkan ATİK başkanımızın organize ettiği bir ziyareti gerçekleştirdik..Zaman ayırarak  İzmir'li Çağdaş HEREDOT'umuz- Değerli İnsan Profesör Ersin DOĞER'i makamında ziyaret edip başarı dileklerimizi ve kendisiyle duyduğumuz ONUR'u ifade ettik.

  Vehbi Kardeşimizin fotoğraflarında da göreceksiniz. Bu ziyaretimiz sırasında E.Ü.Meslek Y.O. Müdürü Prof.Dr.Semih GÜNEŞ Tıp Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Kamil KUMANLIOĞLU ve Prof.Dr.Atakan SUKATAR da aramızdaydı. Onlar da Karlis liydi..Ve birbirlerine sıkı sıkı kenetlenmişlerdi. Bu durum duyduğumuz onuru kat be kat arttırdı..

   Onları yetiştiren Karşıyaka Lisesi'nin Değerli Öğretmenleri  DİKTİĞİNİZ FİDANLAR MEYVEYE DURMUŞ. İÇİNİZ RAHAT ETSİN..
Biz onların arkadaşları olarak koridorlarda—deyim yerindeyse-kasılıyorsak, Siz değerli öğretmenlerimiz  ne derece MAĞRUR
olsanız hakkınızdır..

Ege Üniversitesinde o dar zamanda bizleri çok iyi ağırladılar.  3 saati aşkın bir süre birlikteydik… Neler mi konuşuldu.. Erkan Atik günün anlam ve önemini belirttikten sonra, her zamanki -nezaketiyle- plaket sunum şerefini ziyarette hazır bulunan bayan arkadaşlarımıza verdi.
Daha sonra Ersin DOĞER' den başlamak üzere sırasıyla- Akademisyenlerimiz...Kamil KUMANLIOĞLU, Semih GÜNEŞ, Atakan SUKATAR düşüncelerini açıkladılar.( -Bu ara belirtmeden geçemeyeceğim- Akademisyenlerimiz Karşıyaka Lisesi için yapılacak ne varsa ellerinden geleni yapabileceklerini belirttiler... Bu durumu okulun yöneticileri çok iyi değerlendirmeli..)
Doktor Arkadaşımız Levent ÇANAKKALELİOĞLU beyefendi üslubu ve güler yüzüyle bizlere-Karlis'li sessiz çoğunluğa sitemlerini iletti. Sonuna kadar haklıydı da.. Eski binamızın akıbeti konusunda çıkardığımız sesin cılız olması yüreğini sızlatmış belli. Ve de ne yazık ki
haklıydı.

Daha sonra birlikte yemek yedik. Ardından Ersin DOĞER hocamız Eski Eser Kolleksiyonunu gezdirdi bizlere. Farklı konulardaki-hem etnoğrafik hem arkeolojik.... değerli parçaları bizlere tanıtarak gösterdi. İlk karşılanmamız  ve uğurlanmamız sırasında ikram edilen çaylar da gerçekten çok güzeldi.. Ersin Hocamız bizim adımıza o çayı demleyenlere teşekkür eder umarım..
Ayrılırken birkaç kişi 6 ŞUBAT.. DEM AKADEMİSİ..gibi bir şeyler konuştular kendi aralarında.(!) O Akademi de herhalde ODTÜ gibi
birşey.. Yani Giriş koşulları ağır..(!)
Güzel bir gündü.. Önayak olanlara TEŞEKKÜRLER..
Cengiz KANAT
1973 K.E.L.6 ED.



From: Mustafa Karluk
To: karlis@googlegroups.com
Cc: 
Date: Fri, 1 Feb 2013 16:39:54 +0200
Subject: ERSİN DOĞER ZİYARETİ nin DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

   Arkadaşlar, biliyorsunuz KARLİS çok büyük bir grup, dolayısıyla her türden görüş var. "Hatta, salataya konacak kadar çok çeşitli malzeme bile çıkar" diye yazsam, şimdi başta Uğur olmak üzere "Ayıp değilmi ulan, sen bizi nasıl olurda hıyara benzetmeye kalkarsın"türünde bir alınganlık yaratabileceği için yazmıyorum. Diyeceğim o ki, Sevgili Ersin Doğer in Dekanlık meselesine benim farklı bir görüşüm olacak. Belki de kullandığım "ENVIOUS" marka gözlük böyle görmemi sağlıyor.

  Öncelikle Ersini Dekan olarak görmek hepinizden çok beni memnun etmiştir. Bunu sevinçle ve büyük bir zevkle söylüyorum. Çünkü Dem Akademisi Rektörlüğü ne getirildiği günden beri, herkes tarafından,"Sayın Rektörüm" şeklinde hitap edilen bu arkadaşımız artık bir rektör değil, Dekan dır. Yani rütbe i tenzil ile ödüllendirilmiştir. Bu durum benim "Yalan Dünya" daki Selahattin gibi "kıh kıhh kıhh" diye gırtlaktan gülmeme bile yol açmıştır. En yakın zamanda Dem Akademisindeki rektörlük görevini Ergun Okçay a devretmesini beklediğimi de iletmek isterim.
 "DEKANLIĞIN HAYIRLI OLSUN" Ersincim..

 Çiçeği burnunda Dekanımızı ziyaretimiz esnasında, henüz Erkan Atik Başkanımızın ayarladığı 35 kişi sayısına ulaşmadığımız dakikalarda konu araba vergilerinde son gün isimli arkeolojik tartışmaya geldiğinde Ersin üstadımız, hemen atıldı ve "Pazar Musahabesi" nde Nasıl bir formülle " Ev, Araba ve diğer vergilerden nasıl sıyırılırız?" konulu tezini yayınlayacağını söyledi. Tabii ki bu bda benim gibi pusuda bekleyen ve "Jealous" marka gözlükleri de alternatifli olarak kullanan birinin gözünden kaçmadı. Oradaki en iyi yurttaş rolünü hemen oynadım. Bu konuşmalar yapılırken Uğur kardeşimiz vücuduna aldığı aşırı Nescafe nedeniyle kendisini Fen Fakültesi Dekanlığında sanıyor ve Ersin in koltuğunda oturuyordu. "Bakınız Ek 1"
"DEKANLIĞIN UĞURLU OLSUN" Ersincim..

 Sayı tamamlanıp yoklama yapılmasından hemen önce Ender Ekmekçibaşı kardeşimiz iki yıl önce kendisi için alıp zevkle kullandığı KAFKAF bardağını keyifle Dekanımıza hediye etti. Bir insan ne kadar sinirlenirse sinirlensin yine de yüzünde bir gülümse taşıyabiliyorsa bence dekan bile olabilir. İşte Ersin de böylesi bir gülümseme ile bardağı kabul edip en güzel köşesinde saklayacağını beyan etti. Devamında daha bir gün önce 40 yaşına giren başkanımız bilerek açık bıraktığı ceket düğmelerin göstere göstere ilikleyerek önceki Kamil Kumanlıoğlu ve diğer değerlerimizi ziyareti esnasında yaptığı konuşmayı konuşmayı tekrarlıyarak hazırlattığı plaketi Dekanımza sundu. O sırada Ersin in yaşlı gözlerindeki ifade aynen şu idi: "Demek ki benim gerçek dostlarım bunlar. Beni görevimin önemine binaen değil insan olarak sevdikleri için buraya kadar gelmişler" 
Benim en çok dikkatimi çeken ise iki dekanımızın da aynı duruş tekniğini benimsemiş olmaları idi. "Bakınız ek 2"

 Bize ayrılan bölümde yemeklerimizi afiyetle yedik. Yemekte metronun İzmir e çok yararlı olduğu, önemli bir ihtiyacı karşıladığı, Ersin Dekanımızın 80 tekerlekli makam arabası diye adlandırdığı metro ile her sabah işe keyifle gittiğini, ancak Halkapınar aktarması esnasında 1,5 metrelik yerden geçmek zorunda kalındığı için, ayrıca yürüyen merdivenlerin üzerindeki yağmur oluklarına yapım aşamasında dikkat edilmediği için Aziz Kocaoğlu nun istifa etmesi gerektiğini söyleyenlere aldırış edilmemesi gerektiği kararına varıldı. Karnımız doydu, Uğur bir Nescafe daha istedi.
"Allah sizden razı olsun sayın Dekanım"

 Bir daha dünyaya gelirsem kesinlikle arkeolojiyi seçeceğim. Bunun iki nedeni var. Birincisi Ersin DOĞER tüm Karlis e ve dolayısıyla bana arkeolojiyi sevdirmiştir. İkincisi Milattan Önce 6. yüzyıldan başlayarak günümüze kadarki sürede hagi konuda olursa olsun o kadar geniş bir hareket alanı varki. Nasılsa kimsede anlamıyor, her şeyi biz biliriz edasıyla girdiğim topluluklarda sempati toplama düşüncesi.  Bunun son örneğini çeşitli yasal yollarla toplanan "Kolleksiyon Evi" ni hep birlikte gezerken gördüm. Ersin, toplanan eserleri anlatırken biri birden "Şunlar nedir Hocam?" diye krom rengi bir hal almış küçük parçaları göstererek bir soru sordu. Sevgili Hocam sağına baktı, Dr. Kamil Kumanlıoğlu, soluna baktı Dr. Levent Çanakkalelioğlu yapıştırdı cevabı. "Onlar mı! Onlar M.Ö. 3. yüzyılda bulunan ameliyat malzemeleri."   "Helal olsun be Hocam" dedim içimden. Soruyu Uğur sorsa kesin"M.Ö. kullanılan Nescafe takımlarına ait olduğunu düşünülüyor" derdi herhalde.

 Yemek sonrası sohbet ise muhteşemdi. Bence Pınar Atik in ürettiği "Okunan kitapların üzerine tarih ve isim yazılarak  belli yerlere bırakılması"düşüncesi değerlendirilmeli idi. Ancak anında reddedildi. Hatta Uğur ayda 4 kitap okuduğunu iddia edince inanmayanlar oldu Uğur un 4 kitabı anca dünya dışında bir yerde, uzay boşluğunda, ayda okuyabileceğini düşünenler vardı aramızda ama ben Uğur a inandım. Daha ben geçenlerde "Çirkin Ördek Yavrusu", Tavşan ile Kaplumbağa", "Sinderella" isimli çocukların geçen yıllardan kalma kitaplarını Uğur kardeşime vererek değerlendirdim. Ayrıca iyi biliyorumki D&R mağazalarını sırayla dolaşarak herbirinde 20 - 25 sayfa okuyarak ta roman tamamlıyor.

 Son bölümde Başkanımız Erkan Atik in "Hocam Bize Edebiyatı Nasıl Sevdirirsiniz?" konulu sorusuna Ersin 20 dakika süren bir konuşma yaptı ki bana eski Başbakanlardan Süleyman Demirel i anımsattı. Sonuçta olayı "Konuşmak ile yazmak başka şeylerdir, birini seven diğerini sevmeyebilir, ikisini seven başka bir şeyi sevmez, başka bir şeyi seven bu ikisini sevmez" anlamı çıktı ortaya.

 Son olarak hocama bir soru da ben sormak istiyorum. 
- Sevgili Ersin, Karşıyaka Lisesi görevini yaptı. Sahi, Göztepe Lisesi de geldi mi ziyaretine? 
 Eee, DNA da olunca değiştiremiyorsun işte özü.

 Arkadaşlar, ben ne yaparsam yapayım. Ersin Doğer Dekan oldu. Bize de seve seve kutlamak düşer. Bu yazıyı yazmaktaki asıl amacım kendisini tahrik etmekti. Ben tahrik ettikçe oturuyor "Pazar Muhasebesi" yazıyor."Necat Abi senin o güzel kazağının renginden esinlenerek yazdığım bölümü düzeltsene ne olur?

 Gelmek isteyen arkadaşlar bir sonraki Ersin Doğer ziyareti için rezervasyona başlasınlar hemen. 
 Sevgilerimle...

 İmza : Kıskanç Mustafa
Sevgili Dekanımıza yaptığımız ziyaretin ardından Dekanımız ile birlikte bir çok arkadaşımız yorumda bulunmuş,Dekanımızın ne kadar sevildiğini bir kez daha anladık,
Benim için yazdıklarına" 
ErkanAtik yukarıda yaptığımız mavradan hoşlanmıyor, o bizim gibi değil, bizim gibi günü birlik yaşamıyor, o toplumu değiştirmek istiyor. Bizim de toplumun değişmesine katkı yapmamızı istiyor. Onun gözü Şampiyonlar Liginde, çok çalışıp kupayı kaldırmamızı istiyor, biliyorum" bir yorum getirmem doğru olmaz ancak son paragrafındaki şu cümleler siyasi hastalığımıza tam bir teşhis olmuş:"Senatörün biri George Washington ile ilgili bir anekdot anlattı. Yaşamınızda en çok neyle övündünüz, herhalde A.B.D’nin ilk başkanı olmakla, değil mi ? diye sormuşlar Washington’a. O da hayır demiş, ben en çok bir devletin kurucu ilk başkanı olduğum için değil, devleti ikinci başkana barış içinde serbest seçimle devrettiğim için övünüyorum."
Bunu başarabilseydik siyaseten şimdi bu durumda olmazdık.
Kamil'i tarif edişi ise mükemmel:
            "Kamilciğim ise (Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kamil Kumanlıoğlu’ndan söz ediyorum) Karlis’de bir süredir kazandığı tecrübenin de ışığı altında fıtratından gelen tüm çelebiliği, tatlı dili ve hekimlik mesleğine özgü sabrı ve metaneti ile boyunun verdiği dezavantajına rağmen tevazu ile kalabalık içinde kaybolmaya çalışıyordu….."
Ayrıca Semih Güneş hocam ile tanışmak ve kendisini Karlis üyesi yapmak gibi güzel bir işi başardık.
Toplantının ardından yazılanlara gelince;
Uğur Sözen yazısı ile Mustafa Karluk'a rakip olacak gibi görünürken,Mustafa o ancak yeni adı ve imajı ile Mehmet(eski adı Metin) Ceyhan'a rakip olabilir dedi.
Bana da bir gönderme yapmış  " ZİYARETTE NORMAL GİTMEYEN BİR ŞEYLERMİ OLDUDA ERKENATİK MORARDI? ZİRA YAZISI MOSMOR VE KÜÇÜCÜK HARFLERLE YAZILMIŞ.YUKARISI MOSMOR."Ayrıca de,dahi ve mi lere dikkat etmemiş.Dilbilgisi zayıf,dekan koltuğuna nasıl oturabilir?Yemekleri de beğenmemiş üstelik.
Şirin'in ve Cengiz'in övgülerine layık olmak için daha çok çalışmamız gerekiyor.
Levent'in bana ithafen çok sevdiğim rahmetli matematik hocam Ragıp Çanakkalelioğlu'na yazdığı mektup ayrı bir iletinin konusu olacak benim için.
Çünkü Ragıp hocamın iki tokadı benim yaşamımda dönüm noktası olmuştu.
Ancak Karlis'i sorgulamak konusunda Kenan Kader'in cevabına"Senin de değindiğin gibi toplumda, kişisel değerlendirmelerimize göre değişik hatta hiç kabul edilemeyecek  davranışlar da olabilir,önerim / beklentim, zor da olsa ayrılmak veya uzaklaşmak değil aksine, konu-değerlendirme-davranış vb.larla ilgili olarak, toplumda, kendi görüşünüz doğrultusunda yer almanız gerekir diye düşünüyorum.... imzamı attım.
Bu güzel ziyaretin ardından hatırlayabildiklerim bunlar.Unuttuklarım müstesna.
Ayrıca Gökhan Öncün'nün tekrar aramıza katılması çok güzel,
"Gidişi mahsun oldu ama dönüşü muhteşem."
Hayat Karlis'e renk katmaya ve taze kan olmaya devam ediyor.
Her iki genç kardeşimize de teşekkürler.Yakında görüşeceğiz hep birlikte.
Sevgiler hepinize.
Erkan Atik 1972 6fenA
07.02.2013

   Merhaba sevgili babacığım.
   Dün, 31 Ocak 2013 tarihinde, KARLİS'daşımız, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi dekanlığına seçilen, senin de öğrencin olan sevgili Ersin Doğer abimizi bir grup KARLİS'li olarak ziyaret ettik. Yine senin öğrencilerinden sevgili kardeşim Prof. Dr. Kamil Kumanlıoğlu, Erkan Atik ve diğer arkadaşlarımızla birlikte 16 kişi kadardık.
   Pazar musahabelerinin yazarı, DEM akademisinin rektörü Ersin abi bizi o kadar güzel ağırladı ki .. Şimdi; '' DEM akademisi de nereden çıktı, sen içki mi içiyorsun?!'' diye sorma lütfen. Bu konuyu yıllar önce seninle ve annemle yazlığınızda konuşmuş, bizim sizin yanınızda değil ama, yazlığın taraçasında ablamlarla birlikte rakı- mangal yapma isteğimi dile getirdiğimde, annemle birlike bavullarınız hazırlayıp, Karşıyaka'ya dönmek için, benim bırakmamı bile istemeden, araba çağırmanızı, bu kararınızdan vazgeçirmek için göbeğimi çatlattığımı, daha sonra sırf bu yüzden sizden ayrı bir yazlık almaya karar verdiğimi, ama orayı da etkin- layıkıyla kullanmadığımızı hatırlatmak isterim. Bu platform yabancı olmadığı ve arkadaşlarımla dertleşme babında yaptığım bu girizgah için bana kızıp, bu akşam rüyamda kulağımı çekmeyeceğini umarım..
   KARLİS bizim liseden mezun olan kişilerden oluşan, temeli yaklaşık 6 yıl kadar önce sevgili Erkan Atik ve birkaç arkadaşıyla atılan bir mail grubu. Sanallıktan çıkıp reel olma yönünde çabaları olmakla birlikte, kendisine ve topluma özgü sorunları- sıkıntıları olan bir grup. Günümüzde yaşayıp da, onun sorunlarından soyutlanmak ne mümkün. Olsa olsa senin gibi terk-i diyar edip, cenneti mekan edenler için geçerli olabilir. Ama sevgili babacığım oralardan bizlerin, yurdumuz ve de dünyamız'ın hal-i pür-ü melal'ini görüp te üzülmemezlik etmiyorsundur eminim.....
   Birkaç yıl önce tanışıp, kaynaştığım üye sayısı bini aşkın bu sevgili grubumuzda her meslek ve düşünceden insan var.... Elbette bazı konularda farklı düşüneceğiz. Ama topluluk olmanın temel şartlarından birisi olan asgari ortak payda ve amaç- yöntem konusunda biraz hayal kırıklığı yaşamadım desem yalan olur. Bu durumda da sevgili anacığım ağzıma acı biber sürer... ''Nedir?!'' diye soracak olursan; Birincisi geçen seneki hükümet arafından kaldırılan 19 Mayıs kutlamalarını ( inanmıcaksın biliyorum, ne yazıkki acı ama gerçek) ferdi yerine, sanallıktan sıyrılıp, gerçek olma isteğinde olan bir KARLİS olarak, katılımın azlığı beni çok etkiledi. İkinci neden, daha da vahim. Değerli okulumuzun eski binasının İmam Hatip orta okulu haline getirilmesi, oldubittisine karşı bu kadar seyirci kalmak... Sen hacı, namazına- niyazında bir adamdın. İmam hatip okunmadan adam olunmuyor mu a benim babacığım?!...... Böyle bir durumda demokratik hakkımız olan protestoya bile bu kadar az insanla katılım beni kahretti.... O zaman da hem KARLİS'i hem de kendimi sorgulamak zorunda kaldım.
   Lafı uzattım, affet.... Sayın dekan abimizin makamında çaylarımızı içtik. Güzel sözler- iyi dileklerimizi dile getirdik. Ben hem senin öğrencin olması, hem de annemin selamı nedeniyle kısacık bir konuşma yaptım. Senden de selam söyliyecektim, ama bana daha fazla kuşkuyla bakmalarını istemedim. Tabii bu arada sevgili kadeşim Kamil'in dışarıda bekleyen makam arabasına atılıp, Tıp fakültesi psikiyatri servisine tıkılma riski de yok değildi hani. Ama sevgili ve de koca Ragıp hoca, var ya, sağ olsaydın da, yetiştirdiğin öğrencilerini görsen- ziyaret etsen ne kadar gurur duyardın. Onlar da çok mutlu olurlardı eminim. Aslında sen yukarılardan bi yerlerden bu durumları görüyorsundu eminim....
   Nerede kalmıştım; hah, daha sonra yemeğe geçildi. Roma dönemindeki gibi, Ersin abi imparator, bizler senatörler bi güzel yemeklerimizi yedik. Ardından fakültenin koleksiyon- özel müzesine geçildi. Ersin abimizin doyulmaz bilgileriyle donandık. Sonra tekrar makama geçip veda çayı ve son sözlerimizi de ettik. Dilek ve temenniler faslından sonra, mutlu- güzel duygularla oradan ayrıldık...
   Ne güzel adamlar yetiştirmişsin be babacığım. KARLİS'te senin öğrencin olan o kadar çok abi- arkadaş var ki.... Eserlerinle ne kadar övünsen azdır.....
    Biraz da kendimden bahsedeyim sana; Devletten emekli olduktan, özel hastanede 7-8 yıl çalıştıktan sonra artık kendimizi emekli etmeye karar verdik. Ama boş durmak da olmaz tabi. Senin oğluna yakışmaz.. Yıllarca- alaylı olarak fotoğraf sanatıyla ilgilendikten sonra, okumanın ve öğrenmenin yaşı olmaz diyerek yeniden öğrenciliğe döndüm. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Fotoğrafçılık ve Kameramanlık bölümüne kaydoldum. Tahminimden zormuş yahu... Geçen ay ara sınavlar vardı. Bu ay finaller... Vizeden teşekkür notu aldım, ama sen eminim; '' Afferim, bidahaki sefer daha da iyisini getir'' derdin... Ben de ona çalışıyorum babacığım. Sana, öğretmenlerime, okullarıma layık olmaya devam... Ne kadar zor olsa da.......
   Özlem ve hasretle mübarek ellerinen öperim benim sevgili rahmetli babacığım......

Oğlun Levent....

Hamiş: Bu mektup, KARLİS başkanı sevgili Erkan Atik'e ithafen, mail grubunda paylaşılmıştır. Sürç-ü lisan ettimse affola.......
Levent Çanakkalelioğlu-  01.02.2013

Karlis'daşım Prof. Dr. Ersin Doğer'i gruptaki yazışmalardan tanıdım. Hiç karşılaşmadığımız halde, Karşıyaka çarşısında yanımdan geçerken, fotoğraflarından o olduğunu hemen çıkardım. O sırada konuşma imkanımız olmadı.
Manisa sınırlarında Aigai kazılarına başkanlık ettiğini öğrenince, hazırladığım Salihli Vizyon Dergisi için bir röportaj yapmak istedim. Elektronik posta vasıtasıyla talebimi kendisine ilettim. Kısa sürede dönüş yaptı ve memnuniyetle yapabileceğimizi söyledi. Fakat aradan geçen bir yıllık bir süre zarfında, yeri biraz ters olduğu için bir türlü ortak bir zaman bulup, Aigai'de buluşma imkanımız olmadı. 
Bu arada geçtiğimiz yıl ben E.Ü. İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nde  "Kadına Şiddet" konusunda yüksek lisans tezi hazırlamaya başlayınca, Ersin Doğer'i de ziyaret etme imkanı buldum. "Suyun öteki yakasından" olma gibi bir ortak noktada buluştuk ve Ersin Hocam bana Bulgaristan'daki Türkler'in kökleriyle ilgili engin bilgilerinden bir demet aktardı. Çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. İmzalayarak hediye ettiği şiir kitaplarını (ki şiirler İzmir çevresindeki antik şehirlerin bulmaca şeklinde sunulması şeklinde hazırlanmış) bir solukta bitirdim.  Sayın Doğer'in tarih bilgisine ve bunları sunuş biçimine hayran kaldım.
Sayın Ersin Doğer'le Aigai'de bir türlü gerçekleştiremediğim röportajı, nihayet kendisi dekan olduktan sonra, ofisinde görüşerek tamamlama imkanı buldum. Gerçi bir röportaj şeklinde olmadı ama, harika bir iş çıktı. Şu anda dergi basım aşamasında olduğu için, henüz size bunu aktaramıyorum ama, kısa bir süre sonra dergideki yazıyı bu sütunlardan Karlis'daşlarımla paylaşmak istiyorum. Azzzz sonra..
Gelelim Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ersin Doğer'i Karlis grubu olarak ziyaret edişimize. Erkan Atik ağabey, dekanı kutlama ziyaretine gideceklerini ve benim de katılmamı beklediğini telefonla bildirdi. O gün matbaada dergi hazırlıklarım devam ettiği halde, bunu kaçırmak istemedim. Dekanlığa gittiğimde grubun büyük kısmı makamdaydı. Ersin Hocam her zamanki sempatikliği ve güleryüzüyle bizi karşıladı. (Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, Ersin Hoca'nın muzip bir ifadesi var. Aynı ifadeyi Mustafa Karluk'ta da bulmak mümkün. İkisinde gerçekten çok farklı bir espri gücü var. Birbirleriyle bu kadar rahat atışabilmelerinin temelinde bu yatıyor olmalı. Şaka yapmak ve yapılan şakayı kaldırabilmek ayrı bir meziyet bence.)
Karlis grubunun kurucusu Erkan Atik, Ersin Doğer için hazırlanan plaketi, Pınar Atik ile birlikte benim vermemi teklif edince çok duygulandım. Daha önce, gazetecilik yarışmalarında kazandığım ödüller vesilesiyle 10 kadar plaket almışlığım olmasına rağmen, ilk kez plaket verecektim. Her ne kadar Erkan Ağabey, Ersin Doğer'in öğrencisi olduğum için beni buna layık gördüyse de, o an için " Hayır ben aslında öğrencisi değilim" diyemedim. Ama olmayı çok isterdim. Arkeoloji benim üniversitede girmek istediğim birkaç bölümden biriydi. Arkeolog olup kazı yapmak benim rüyalarımı süsleyen birkaç meslekten biriydi. Ama ÖYS'de gazeteciliği ilk tercihlerim arasına yazmıştım. Gazetecilik de arkeoloji kadar heyecanlı bir meslek. Seçtiğim için hiç pişman olmadım.
Neyse, anlattığım gibi, Pınar Abla ile birlikte plaketi Ersin Doğer'e takdim ettik ve bu yüce görevinden dolayı tebrik ettik. ( Her ne kadar o kargaşada kahkahalar arasında tam ifade edemediysem de, temelinde bunu söylemek istedim.)
Bu arada kutlamaya gelen grup üyelerinden bir kısmını ilk kez gördüm. Hepsini tanıdığıma memnun oldum. 
Son bir söz de Erkan Atik'e. Herkes her fırsatta bunu ifade ediyor ama, ben bir kez daha söylemek istiyorum. Karlis grubunu var eden, üyeleri kenetlemek için mücadele eden, bağları güçlendirmek için sürekli etkinlikler planlayan, grubun çimentosu Erkan Abi'ye kocaman bir alkış.  Bir alkış da vefakar, cefakar, Atom karınca Vehbi Moğol'a. 
Pınar Atik'i de unutmamak gerek. Sevgi dolu, sosyal sorumluluk timsali örnek insan Pınar Abla'ya da alkışların en büyüğünden.
İyi ki varsınız. 
Herkese sevgiler.

Şirin Yörük 

3 Şubat Pazar 2013

            Sevgili Karlisliler,

            Birisi iki haftadır uğraşıyordu, olan oldu yine tahrik oldum. Gerçi artık yaş altmışı geçti. Mental olarak geç tahrik oluyorum ama yine de meydan okumalara karşı her zaman bir miktar entelektüel barutum vardır Evvel Allah.

            MİSAFİR MİSAFİRİ, EV SAHİBİ HİÇBİRİNİ SEVMEZMİŞ

            Derler, doğruymuş..Dekanlığımı tebrik etmek üzere makama bizzat gelip, yİyip içip, koltuğuma oturup, kaş göz arasında paltosunu asma bahanesi ile arkamı döndüğümde akademik cübbeyi sırtına geçirip – bereket cübbe yardımcı doçent cübbesiydi, yoksa Karlis’de professsörüm diye hava atacaktı – fotoğraf çektiren, arkamdan beni Abdülhamit muhibi ilan eden, sanal alemin, fırsat bulunca birbirini yemeğe hazır canavarlarından mürekkep 40 civarında mektep arkadaşımı anlımın akıyla kavga dövüş çıkarmadan, nasıl misafir ettim ? Ben de bilmiyorum. Gone with the Wind….

            İnanır mısınız aralarında en iddiasız olanlar da akademisyenlerdi. Semih (Güneş) Ağabey bu kadar megalomanla ilk kez karşılaşmanın şaşkınlığı içinde tüm asaleti ve terbiyesi ile önüne bakıyordu. Hazirun da Ege Meslek Yüksek Okulu’nun herkes tarafından sevilen ve takdir edilen müdürü Prof. Dr. Semih Güneş’in Ege Üniversitesi için ne anlama geldiğini bilmeden onu Ersin Doğer zannedip lagara lugara ediyor ceketlerinin önünü iliklemeden ortalıkta geziyordu. Fütürsuzlar…

            Kamilciğim ise (Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kamil Kumanlıoğlu’ndan söz ediyorum) Karlis’de bir süredir kazandığı tecrübenin de ışığı altında fıtratından gelen tüm çelebiliği, tatlı dili ve hekimlik mesleğine özgü sabrı ve metaneti ile boyunun verdiği dezavantajına rağmen tevazu ile kalabalık içinde kaybolmaya çalışıyordu…..

            Ortak makam aracımız olan Metro arkadaşım sevgili Atakancığım (Prof.Dr.Atakan Sukaratar) ise yeni kurtulduğu rahatsızlıklardan dolayı yeniden enfekte olmamak için bazı Karlislilerden – onlar kendilerini bilir – uzak durmaya çalışıyor, utandığı için çıkardığı steril ağız maskesini acaba yeniden taksam mı diye derin derin düşünüyordu…

            Ben ise ev sahibi olarak, bir açığımı yakalamaya çalışan, sürekli laf atan, beni sürekli hedef tahtası görmeye alışmış tetikçilerin sözlü saldırılarını tüm gücümle savuşturmaya çalışıyor, yüzüme yerleştirdiğim, arkasında tarihsel olarak ne acılar gizli tebessümümün arkasına sığınmaya çalışıyordum…Rabbim güç verdi derler ya doğruymuş…

            KARLİS’DEKİ SANSÜRÜ PROTESTO EDİYORUM !

            Ziyarete ilişkin fotoğraflara bakarken bir şeyi fark ettim. Benim makam koltuğumda ziyaretçilerin de arkamda sıralandığı sırada çektirilen fotoğraflardan birisinin sansürlendiğini ve yayınlanmadığını düşünüyorum. Bir ara arka sırada yer kalmayınca Perşembe yazarı rakibim gelip benim sol dizime oturmuştu. Uğur’u da sağ dizime davet ettim ama Mustafa Karluk’dan daha ileri görüşlü çıktı, oturmadı. Hatır mı yoksa rüşvet mi döndü fotoğrafçıların günahını almayayım ama birşeyler olmuş gibi görünüyor. İleride Recai himmet eder, aradan çekilir de Mustafam chp merdivenlerini çıkarken başına bir fotoğraf kazası gelmesin diye mi ? Bilmiyorum.

            DEMOKRASİ : ÖNCE İNSAN MI YOKSA DEVLET Mİ ?

            Erkan Atik yukarıda yaptığımız mavradan hoşlanmıyor, o bizim gibi değil, bizim gibi günü birlik yaşamıyor, o toplumu değiştirmek istiyor. Bizim de toplumun değişmesine katkı yapmamızı istiyor. Onun gözü Şampiyonlar Liginde, çok çalışıp kupayı kaldırmamızı istiyor, biliyorum. Ben de ara sıra katkı yapmak istiyorum. AMA KORKUYORUM. BANA YAPTIĞINIZ ZİYARETTE DE SÖYLEDİĞİM GİBİ, ÜLKEM VE TARİHİ – ki bu ülkede futbol taraftarlığı gibi, geçmişte olup biten herşeyi kendi meşrebine göre yargılayan tarih taraftarları var -  İLE İLGİLİ HER DÜŞÜNCEMİ SÖYLESEM – ki ne kadar önemli onu da bilmiyorum – BENİ AFOROZ EDERSİNİZ. KISACA BU ÜLKEDE OLUP BİTENLERİ VE AYRIM YAPMADAN HEPİMİZİ SÜREKLİ KUYRUĞUNU YAKALAMAK İSTEYEN KEDİLERE BENZETİYORUM.
           
Geçen gün Başkan Obama’nın yemin törenini izliyordum. “Davetliydim” dermişim. Korkma m.k korkma, CNN’den izliyordum. Senatörün biri George Washington ile ilgili bir anekdot anlattı. Yaşamınızda en çok neyle övündünüz, herhalde A.B.D’nin ilk başkanı olmakla, değil mi ? diye sormuşlar Washington’a. O da hayır demiş, ben en çok bir devletin kurucu ilk başkanı olduğum için değil, devleti ikinci başkana barış içinde serbest seçimle devrettiğim için övünüyorum.
            AL BİR KAYA NEREYE İSTERSEN DAYA.


Hamiş : Hepinizi DEM Akademisi’nin Senato toplantısına bekliyorum. İster gelin ister gelmeyin.
Demirkırat Ersin Doğer


           
EN SONUN DA BENDE GEZİ ANILARIMI YAZMAYA KARAR VERDİM.BİLGİSAYARI KULLANMASINI İYİ BİLMEDİĞİM İÇİN RENKLİ YAZAMIYACAĞIM SATIR SONUNA PARANTEZ AÇIP SATIRIN RENGİNİ YAZIP GERİSİ SİZİN HAYAL GÜCÜNE KALMIŞ.

       BİR GEZİDEN ANILARDA KALAN  İZLENİMİER AŞAĞIDA SIRAYLA BELİRTİLMİŞTİR.(KIPKIRMIZI)   ;

      1) SAAT 11.00 GİBİ DEKANIN ODASINA GİRDİĞİMDE BENİ GÖREN DEKANIN BURUŞMUŞ BİR YÜZ ÖNCE SAATE SONRA BANA BAKIP (SAPSARI)
         -NEDEN ERKEN GELDİNİN ULAN? HANİ 11.30 DA GELECEKTİNİZ.DİĞERLERİ DE GELDİMİ?(MOSMSOR)
         - EVET GELDİLER.AMA İSTERSEN  GİDİP 30 DK.SONRA GELELİM
          -YOK YOK GELİN.
      2-SONDERECE GENİŞ FERAH BİR ODA MOBİLYALAR BAKIM VE İYİ HALDELER . MÜKEMMEL BİR ÇAY VE KAHVE SERVİSİ.(PESPEMBE)
      3-DİĞERLERİ GELİNCE İYİ BİR SOHBET.(KIPKIRMIZI)
      4-YEMEĞE NAZİKÇE DAVET(PESPEMBE)
      5-İYİ SEVİS,ZAYIF MENÜ, KOCAMAN ÇATAL,UFACIK BIÇAKLARLA YENEN BİR YEMEK.(KAHVERENGİ)
      6-KOLEKSİYON ODASI GEZİSİ.YAZLİĞIN BAHÇESİN DE YONTTUĞU TAŞLARI BUNLARI BEN BULDUM DEYİP BİZİMLE KAFA BULMA.ANNEANNEİSİNİN YORGAN İĞNELERİNİ ,ÇUVALDIZLARI M.Ö 3000 YILINDAKİ AMELİYAT MALZEMELERİ DİYE YUTTURMA.HELAL OLSUN KOSKOACA TIP FAKÜLTESİ DEKANINI BİLE AYAKTA YEDİ.(MOSMOR)
       7-YİNE ODAYA DÖNÜP İYİ BİR ÇAY KAHVE SERVİSİ.YALNIZ MUSTAKA KARLUĞUN  İÇTİĞİM KAHVELERİN  SAYISINI AKLINDA TUTMASINA HAYRET ETTİM (KAHVERENGİ).
        8-DİKKATİMİ ÇEKEN DİĞER KONULAR:  GRUBUN GÖBEK ÇAPLARI DEVAMLI GENİŞİYOR. ÖRNEK NECAT ABİ.AHMET KARLUK:TAHSİN İŞKEN ,M.KARLUK.DEKAN.
NECAT ABİNİN İKİDE BİR İLK OKUL ÇOCUKLARI GİBİ PARMAĞINI KALDIRIP SÖZ İSTEMESİ.

TAHSİN İLE AHMETİN HİÇ SÖZE KARIŞMAMASI.
                                                                               
 M.KARLUK DEKANA KUCAĞIN DA YER GÖSTERMESİ.


DEKANIN NUH NEBİDEN KALMA  ASARI ATİKA BALIK SIRTI ÖNÜ ZOR KAPANAN CEKETİ VE SON

DÜĞMESİ AÇIK GÖMLEĞİ VE ENSEYE DOĞRU KAYAN İĞRETİ BİR GRAVAT.
YUKARIDAKİ SATIRLAR SİMSİYAH.

 ŞİMDİDE HAYRET EDİP MERAK ETTİKLERİM:

        1) YAAAAVVV             MUSTAFA BİZ NİYE FEN VE EDEBİYAT FAKÜLTESİNE ZİYARETE GİTTİK
         2) İRANLILARIN UZAYA GÖNDERDİKLERİ MAYMUNA NE OLDU?
         3) ZİYARETTE NORMAL GİTMEYEN BİR ŞEYLERMİ OLDUDA ERKEN ATİK MORARDI?  ZİRA YAZISI MOSMOR VE KÜÇÜCÜK HARFLERLE YAZILMIŞ.

      YUKARISI MOSMOR.

BENDEN  BU KADAR.GÖRÜŞMEK ÜZERE.                              
PROFESÖRLERİN BOLLUĞU.
UĞUR SÖZEN-1969-6 Ed. B

 Bana bak ayı, (Pardon (D) si düşmüş,)
     Koskoca Dekan'a ziyarette miydikdik, yoksa boş geçen bir derste KEL'demiydik, med-cezirde kaldım. Ya da Karşıyaka Lisesinde nâmı mâruf, Kerime Hanımın (Nur içinde yatsın) felsefe dersindemiydik!!!. Biraz abondone olmuşum, karıştırmışım sanırım... 
     Sahi siz felsefe falan okumuşmuydunuz??? Bi de "ben hergün kitap okurum" diye sallayıp duruyordun. Ne zaman görsem hep aynı kitap!!! Ne zaman bitireceksin oğlum? 
      Benim parmağıma gelince ; Bize ilkokulda "Söz istemeden konuşmak,adab-ı muaşerete mugayırdır" diye öğretmişlerdi. Sanırım siz halâ o derse gelmemişsiniz... Ama üzülme sakın, öğrenmenin yaşı yok, gençsin, öğrenirsin...
      Dikkat et, Dem Akademisinde Baykuş gibi tepende olucam.
      Bakıcam, parmağın havada sen söz ister ve fakat hiçkimse seni takmazken nasıl yemek yiyeceksin? Çarşambaya imtihan var , hadi göreyim seni KOÇUM...

      Karlis'in uçuk abisi, Neco.
           



Ölümünün 14.yılında özlemle anıyorum...Adı anılmadığında ölürmüş insanlar...Onu yaşatmak için her sene birşeyler çiziktiriyorum...

Gölgede kalan bir şarkısının sözlerini sizlerle paylaşmak istedim. 
1990'da çıkardığı 24 AYAR MANÇO albümünde yer alan DUT AĞACİ adlı çalışması,
içimizi anlatır nitelikte...

Sevgiler.

BRBRS
Barbaros Karabulut – 03.02.2013

''
Bu sabah doğup büyüdüğüm mahallenin sokaklarında dolaştım
Çocukluğumu tekrar yaşamak istedim bu sabah
Ve bir an keşke bugün hiç olmasaymış diye düşündüm 
keşke dün 
dün kalsaymış

Şu sağdaki iki katlı ev Nezahat Hanımlarındı galiba
Yok yok bu Yekta Beylerinki olmalı,
Nezahat Hanımlarınkinin yanı top oynadığımız boş arsaydı
İyi ama nerde boş arsa 
ya bakla tarlası 
peki taş mektep

Nerdeler 
kimler götürdü kimler çaldı o güzelim anıları benden

Birden Rıza Amcayı gördüm yine o dut ağacının altında oturuyordu
Koştum ellerine sarıldım önce tanımadı sonra Rıza Amcanın
Sımsıcak ellerinde çocukluğumu yeniden yaşamaya başladım

Tam karşımızdaki evin üçüncü katında otururlardı
Ondört yaşında boyanmaya başladığından mahalleli
Sonunu iyi görmezdi doğrusu bu kız çok tango olmuş derlerdi

Evlenmiş iki sokak öteye taşınmışlar 
Eskisi gibi mi diye sordum
Eskisi gibiymiş biraz kilo almış o kadar 
olsun
Kimbilir kilolu olmak bile ne yakışmıştır ona 
zaten ne yakışmazdı ki

Rengini beğenmedim bugün Rıza Amca 
Üstelik bayağı süzülmüşsün
Tabi gece hayatı içki sigara bakmıyorsunuz ki kendinize
İlahi Rıza Amca 
Birlikler umumi katipliğinden emekli oluvereli
Gecesi gündüzü bu dut ağacının altında geçerdi
Son üç sadrazamı ve 
Cumhuriyetten bu yana bütün başvekilleri
Sırasıyla ezbere bilir bize de saydırırdı çocukluğumuzda
Hala hatırlıyor musun diye sordu
Hatırlıyor muyum hiç unutmamıştım ki...

Bilekten bağlı açık sandaletler giyerdi 
Nedense pek derin bir iz bıraktı
Bende bu sandaletler 
Bir de kol altları genişçe oyulmuş pembe bulüzü
İlk sigarasını yakışımı hatırlıyorum da 
Ne gururlanmıştım yarabbim
Nasıl bakmıştı gözlerime yıllar yılı bu bakışlarla yaşadım
Onlarla uyudum onlarla uyandım şimdi kim bilir
Hangi eller yakıyordur sigarasını 
Oysa bu dut ağacının altında
Söz vermiştim 
söz söz söz !

Hep lafta kaldı be Rıza Amca
Yıkmadık ev bırakmadılar mahallede 
evlerle beraber bahçeler de yok oldu 
Bir şu dut ağacı kaldı onu da kesmeseler bari

Birden gözleri parladı 
sahi sen televizyona filan çıkıyorsun dedi
Tabi ya seni dinlerler bir seferinde 
Söyle çık pat pat söyle
Şu dut ağacını kesmesinler de

Aslında dizlerinde derman olsa nafa vekilini bile çıkarırdı
Rıza Amca gençler ne güne duruyordu ki 
Söz verdim Rıza Amcaya
Dut ağacını kestirmeyeceğime söz verdim

Dünü bilmeden bugünü yaşamanın bedeli öylesine ağırdı ki
Yarını bugünden kurtarmak için hayatımda 
İkinci kez söz verdim
Birinciyi tutamamıştım ama 
İkinciyi tutacağıma söz vermiştim 
...


o kadar az dut ağacı kaldı ki Karşıyaka’mızda
ikisi hala durur bizim eski evin önünde karşımızda
dut vermez,   ama olsun.
gölgelik olur caddeye,
serinlik verir, sıcaklık verir, güzellik verir…
oturur bazen mahallenin Rıza amcaları altında.

Ama bir tane de var arka bahçede
dut verir, bereket verir, dişilik verir,  diğer verdiklerinin yanında,
dişi duttur o
hele bizim ki!   “başparmak gibi koskocamandı derler”    dostlar ilk yediklerinde. 

ama kimse bilmez ki öndekilerin kıymetini
kesiverince onları,
arkadaki dişiler de vermez olur .
kesmeyelim bari  onları  kalanları… 

                                                                                                                   
24 AYAR da yer alan  “Bugun Bayram” gibi oldu içim.
Çok teşekkürler BRBS kardeşim,  bu duyguları uyandırdığın için…
 Saygılarımla,
FKTY – Feyzullah Oktay
Sabah sabah...  Böyle demiş Feyzullah kardeşim... 

 o kadar az dut ağacı kaldı ki Karşıyaka’mızda
ikisi hala durur bizim eski evin önünde karşımızda
dut vermez, ama olsun.
gölgelik olur caddeye,
serinlik verir, sıcaklık verir, güzellik verir…
oturur bazen mahallenin Rıza amcaları altında.

Sevgili Feyzulah.. Sevgili Barbaros  benim de maruzatım var
dut ağaçları üstüne...


Benim çocukluğumda bir dut ağacı vardı,
Musavvat'ın sonunda... Atom  Gevrek fırın'ının karşısında...
Belki babam...Belki de dedem yaşında....

Altında taş duvarlı koca su kuyusu...Üstünde yeldeğirmeni...
Mahallenin çocukları üstünde adeta ibadet ederdi...
Her Mayıs-Haziran'da, mutlaka ziyaretine giderdi...
Onlarca yıl bende yaptım kutsal görevimi....

Son gidişimde 45 yaşımda  koca adamdım...
Yanıma da Gazi lisesi öğretmenlerinden 3-5' arkadaşımı aldım...

Ulu Dut'un ikramı.. Ekşili.. mis gibi hakiki  Karadut'tu...
Tek kusuru kan-revan içinde kalan vücuttu...
Bir kere tadanlar, ne ağacı, ne Karadutu unuttu...

Birgün Koca..Koca.. Cahil Cahil adamlar...
Asırlık  Karadutu da... Bahçesini de talan ettiler....
Şimdi yerine... Bahriye Üçok Bulvarında...
Altında Aydoğan Optik'in olduğu apartmanı  diktiler....
Karşıyaka'mızın belleğini yok ettiler....

O karadutun kokusu  izleri... O çocuklarda 69 yıldır silinmedi
Hatırlayan var mı?.. "Yıkılsın" diyen zavallılar kimdi....

Erdal ÖNAL(1964)
 




3 Şubat 2013 05:40 tarihinde Hayat mercen <hayatmercen@gmail.com> yazdı:

"Gece en karanlık ve en ebedi olduğu zaman gün ışığı en yakındır",demiş Halide EDİP ADIVAR.gerçekten de şu an bakınca
gökyüzüne ne kadar haklıymış görüyorum. Gece,sessizlik,derslerim ve elimde kahve fincanıyla ben...
Gecenin beş buçuğu,daha doğrusu sabahın. Günün aydınlanmasına yarım saat veya bir saat ya var ya yok. Ancak öylesine zifiri bir karanlık var ki.
    Neyse konuya döneyim ben. Sadece Halide Edip ADIVAR'ın bu anlamlı sözünü hatırlatmak ve sizlerle paylaşmak istedim.Karlis grubunun en küçük üyesi olarak hepinizin ellerini saygıyla
öpüyorum.Hayat MERCEN

     Çok meşgulsün biliyorum.
     Duygularıyla boğuşmak bile,
     Ne çok vaktini alır insanın,
     Senin yaşında...

     Hele, çalışan,düşünen bir kafası varsa,
     Senin gibi,
     24 saat da yetmez insana...

     Medenî cesaretine ne demeli ?
     Bişey dememeli, şapka çıkarmalı en iyisi,
     Bunca, yaşını başını almış Karlis'li arasında,
     Dikkat edin, ben de geliyorum ardınızdan,
     Diyorsun aslında.

     Ee, artık seni tanıma vaktidir,
     Güzel yüzüne, nârin gönlüne dokunma vaktidir,
     Çukulat kafede, ilk toplantımızda,
     Davet etsem,
     Bulunur musun aramızda ?

     Necat Kuymulu.
     6 Ed.A  1961. 


Sevgili Levent,

 Tam nerelerdesin, hiç sesin çıkmıyor içerikli bir gönderim olacaktı ki, Ersin Doğer ziyaretinde seni görebilme ve gülen yüzünle Karlis e olan nazik ama çok etkili sitemlerini dinleme şansını elde ettim. Özellikle lisemizin İmam Hatip okulu olması konusundaki görüşlerine ben de sana kesinlikle katılıyorum. Katılıyorum ama gerçek durumu da yaşıyorum işte. Maalesef bazı konularda sesimizi yeterince güçlü duyuramıyoruz. Bundan sonrası için senin uyarıların sayesinde daha başarılı olabilirsek ne mutlu bize.  İşin daha kötü tarafı ne biliyormusun? Şu dönem jenerasyonlar örgütlü olarak demokratik haklarını arama konusunda daha da kötüler bizden.

 Babana Mektup isimli yazını buruk bir keyifle okudum. Ragıp Hoca nın huzur içinde uyuduğuna inanıyorum. Öğrencilerine ve oğluna bakınca nasıl bir değer olduğunu tahmin edebiliyorum.  Benim burada asıl dile getireceğim konu senin gerçekten yazı dilini son derece ustaca kullandığını bir kez daha hatırlatmak. Ben, Sevgili Ersin ile ....dik yarıştırmaya kalkıyorum" yanlış anlaşılmaz inşallah, noktalı yere iki harf daha gelecekti", ancak bu işi sen çok daha ustaca yaparsın. Adamı Rektör yaptım, Dekan yaptım, benim görevim bitti. Gel sen de, örneğin "Salı Sallaması" gibi bir isim altında Karlis e renk kat. Dili fazla uzayanlar olursa, usta bir cerrah olduğunu hatırlatırsın hem. Bak, ne kadar da hoşgörülüyüm değil mi?

 Önceki yazımda isteği üzerine Ersin i tahrik etmiştim. Bakalım Pazar a neler döktürecek? Şimdi de seni tahrik ediyorum ki Salı yı doldur. 

İmza: Hepimiz Leventiz Platformu adına Mustafa






2009/11/5 Cengiz Kanat -cengizkanat@gmail.com ;
Sevgili Uğur Kardeşim..

    O sözünü ettiğin 4-İ sınıfında ben de vardım. Cebir Dersine giren Zafer Bey'in vefat ettiğini inan bu yazında duydum. Üzüldüm .Anımsadığım kadarıyla aynı zamanda üniversite de inşaat mühendisliği veya mimar mühendisliği gibi bir bölümde öğrenciydi de.
     Sayende o günlere gittim.Sizin Aksoy mahallesinde okulun dışında gerçekten güzel bir grubunuz vardı.
       Sait sanırım bizim bir altımızdaydı. Çekingen bir şekilde muhabbetlere pek katılmazdı.Özellikle yaz akşamlarında sokak muhabbetleri bir alemdi.Semavi adında sanırım denizde boğulan bir arkadaşımız da vardı. Nur içinde yatsın.  Şener  ERBÜTÜN ise gerçekten sevimli ve katlanılacak yaramazlıklar yapardı.Bizim o grubun pek çoğu ile Şube'den -Karşıyaka Ortaokulu'ndan da bir birlikteliğimiz var.-..Şener'de bir hatıra defteri varmış ortaokul yıllarında yazdıklarımızı bize gösterecekti---Laf aramızda Ne güzel kızlar vardı Aksoy'da..--  O defter Vehbi MOĞOL'un eline geçerse onu fotoğraflayıp, ve de o fotoğrafları scanner' la tarayıp bize iletmez mi....
 Ne güzel olurdu...
Bu vesileyle Sadık ÖZEN öğretmenimi, -ki daha sonra öğretmenlik yıllarımda da karşılaştım kendisiyle- de şükranla yad ediyorum.

Karlis'e pek ortak olamıyorum diye kızmayın lütfen. Ama inanın çok ama çok iyi bir izleyiciyim. Bazı gereksiz mailler zamanımızı alıyor. Bunu bazı arkadaşlar yazmışlar. İnanın bazıları kendilerinin bile okumadığı mailleri bize gönderiyor diye düşünüyorum. Haksızlık bu...
 Ben ünlü yazarların köşe yazılarını gazetelerden izliyorum...Ama Uğur arkadaşımın bu iletisinden aldığım nostaljik hazzı bulamam... Hiç tanımadığım halde Melda Ablamızın -Ne güzel kızmış ama---o yıllara ait fotoğrafı ne güzel..
     Bir de Sınıf Maçları yapardık.. O toprak sahada..sayende işimiz iyiydi.. 4/İ den sonra 5 Edebiyatta bizler KAYA ile,- Kaya bizden en az 5 yaş büyüktü...Rahmetli eskrimci Baha AKALINLI ile, güreşçi Levent KAHRAMAN, Şükrü Ne bileyim Basketçi SAVAŞ, OĞUZ..Voleybolcu  iMAM..ve daha niceleri.. Yahu düşünüyorum da Sadık Hoca ne takımlar çıkarıyordu.. Futbol, Voleybol, Basketbol, Eskrim, Güreş. Masa tenisi.. Nejat vardı galiba ÖZİŞBAKAN... Hele atletizm..Her alanda da iddialıydı. Ve herkesin yapacağı bir spor bulurdu.. Nur içinde yatsın...
Yeniden o güzel, o onurlu, yani o EN LEYLİM, o en delikanlı günleri anımsattığın için teşekkür ediyorum.

Bütün Karlis ailesine .......Selamlar
Cengiz KANAT 
K.E.L.1973 6 Ed.  .  

22.01.2013
Sevgili Cengiz,

Sizin sınıfta mıydı Levent Kutlu? Gitar çalardı KEL orkestrasında. Çok yetenekli ve iyi biriydi. Davulcu Orhan'dı. Bas gitarı da Levent Senyay (?) çalardı. Hep merak ederim bu arkadaşlar ne yaptılar hayatta diye. 

Ümit Uyar
6 Fen A 1973
 
05 Kasım 2009 05:26 tarihinde ugur güler <k.ugur.50@hotmail.com> yazdı:


Lise yılları sanırım çoğumuzun hala unutamadığı tatlı anılarla doludur.
Geçen günkü resmi görünce o yıllar gözümün önüne geldi, aslında o kadar çok anılarımız varki, içimden bazılarını
yazıp anlatmak geldi.
Resimdeki arkadaşlarım hepsi yaşıtım, kimiylede aynı sıraları paylaştık, hepsini çok iyi tanıyorum.
Mesela Ali Vehbi Tuncerin ki aynı mahallede oturuyorduk, nadiren bizle beraber top oynayıp çogunlukla seyrettiğini
bizler saatlerce oynamamıza ragmen  onun o yaşta iki dizindende menisküs olduğunu..))

Ülkü hanımın Kimya dersinde ben can kulağıyla derse dalıp dinlerken Şenerin nerden bulduysa toplu iğneyi bacagıma
batırmasıyle benim sırayla beraber ayaga kalkmamdan dolayı kopan gürültü ve ilk defa sınıftan atılmam...))

Rahmetli Sadık hocadan çok korkardık o zamanlar 4 İ de okuyoruz.Sınıf maçları oynuyoruz ve o yönetiyor..
Hani derler ya çaylak diye öyleyiz yani. Güzel hareketlerden sonra kulakları çınlasın Çiğli de otururdu Kaya ile karşı karşıya kaldım.Onada bir bacak arası yapıp sol ayagıma ters gelmesine ragmen sag taraftan güzel bir şutla gol yaptım.
Neticede o sınıfta çoğu okul takımında oynuyordu.Sevindik tabi ama Sadık hoca sert bir düdükle beni yanına çagırdı.
Eyvah dedim ugur şimdi baltayı taşa vurdun, aslında sevinci abartmamıştım ama...Korkarak yanına gittim, elini uzattı
öp bakayım dedi...)) öpmezmiyim...   megerse  Okul takımına seçilmişim...
Sonraları onunla İzmir dışına okul takımıyla Ispartaya gittik, gerek yolculukta gerek otelde hep beraber aslında onun
ne kadar iyi bir insan oldugunu gördük.

Ben mahalle takımlarının katıldığı Asım liglerinde oynadım. Orda karmaya yani ilk 11 e seçilmeme ragmen diğer 10 kişiyi
KSK genç takımına davet ettiler beni almadılar.Bende okuldan bir arkadaşımın illaki Altayın seçmelerine gidip katılalım
ısrarı ile maalesef Altayın genç takımına seçildim. KARŞIYAKALI olup da dışlanmak beni çok üzmüştü.
İşte o Sadık hoca bizim çok maçlarımızı yönetti...İnanın insanın babası olsa bir futbolcuyu bu kadar kollamazdı.
Bana toz kondurmadı ve her maçta hep kolladı...Allah rahmet eylesin...

Sevgili Zafer Öztekin hocamızda hatırlarsınız, Cebir ve Geometri ye girerdi.Onunlada çok anılarımız vardır, Afyon a
gitmiştik yarı final maçın da yenik duruma düştük. Bize çok kızmıştı felaket bagırıyordu...çok geçmeden üç gol atıp
öne geçtik ama bende çok sinirlenmiştim..son golden sonra çizgiye gidip daha atalımmı diye bagırdım...
Bana hiç bakmadı, sesini çıkarmadı başını öne egdi...
Onada rahmetler diliyorum ikiside nur içinde yatsınlar....




Sevgili Karlisliler,

1) Karlis'de iki haftadır süren Ege Üniversitesine "rektör" arama geyiğinin bir an önce sona erdirilmesi için savcılığa başvurup bir yasak kararı çıkarmak istiyorum yoksa Kamil Kumanlıoğlu ile  bendeniz dekanlıkdan da olacağız bu gidişle. Ne güzel bir deyimdir şu "ŞEYH UÇMAZ MÜRİTLERİ UÇURUR".  Şaka bir yana sizin bende gördüğünüz marifetleri ben niye kendimde görmüyorum? Tüm bu iltifatlar bana Mustafa Karluk'un bir komplosu gibi geliyor. Hayırlısı ile 3 seneyi başım gözüm sağken bitireyim, bir emekliliğimiz görelim başka bir şey istemem rabbimden. Atakancığım fakültenin önünden geçerken bana bir uğra ağzına acı biber süreceğim. Seni öpüyorum.

2) Vehbiciğim geçen hafta yolladığın rakı iletisindeki rakı tarihi tümüyle palavra, Belgesiz, dip notsuz, kaynaksız. Bunu sen hazırlamadın biliyorum. Rakı tarihi en az bilinen ve gerçekten karanlıkta kalmış bir konudur. çünkü müslüman ve içki düşmanı bir coğrafyada bu konu tümüyle mahçup, tehlikeli ve ayıplanacak bir konudur. Hatta bana göre tümüyle "hamr" kavramının, yani mayalı içkiyi tarif eden Arapça kavramın "hülle" ile, yani damıtma işlemi ile aşılma gayretinden başka bir şey değildir. Bence rakı Türk içkisi değil, daha ziyade müslüman içkisidir. Keşke bu konuda 7. ve 8. yüzyıllarda bu hüllenin tarihine ilişkin bilgi ve belge bulsam da sizi ikna edebilsem.

3) Size bir soru. " MÜTEAHHİTLER Mİ TÜRK MİLLETİ İÇİN VARDIR YOKSA TÜRK MİLLETİ Mİ MÜTEAHHİTLER İÇİN Mİ?". Karşıyaka'nın sokaklarında bir taş döşeme furyası gidiyor ki sormayın gitsin. Yerleştirilidikten 1 hafta sonra parçalanan parçalar, taşların arasındaki derzlerin içlerine girsin ve onları sağlamlaştırsın diye yolun ortasına yığılan ve tanrı tarafından derrz aralarına girmesi beklenen kum yığınları. Tüm bu işlerin sonunda belediye görevlileri gelip kesin kabul yapmıyorlar mı? son 20 yılda yerel yöneticiliğin neden bu kadar revaçta olduğunu daha iyi anlıyorum şimdi. Bir üniversite profesörünün hayatı boyunca görmediği ülkeleri bilgilerini ve görgülerini arttırmak için belediye kaynakları ile gezen belediyecileri görünce neden hala o bilgi ve görgülerini kente aktarmayıp kendilerine sakladıklarını anlayamıyorum. 

4) Fırat'a; 30 yıldan beri üniversitede Yunan ve Roma haykeltraşlığı üzerine ders veren bir adem olarak Türk heykeltraşlığı üzerine bir kaç keliMe de ben söyleyecektim ama BU akşam bir randevuya yetişmem gerek, inşallah haftaya.

Ersin Doğer 69
13.01.2013

Cevap:
Güzel yazıları için Sayın Dekanımıza teşekkürler. Teşekkürler de.......Sormayın arkadaşlar; Foça tekne turu dönüşünde:'' Ben de O taraflara gidiyorum seni de bırakayım Bergama Yol çatısına kadar..''
diyen Sayın Hocamız tamamen Makedonya göçmeni olan köyümüzden. Yeniköy-şimdi Yenikent oldu adı ya geçerken ( Vehbi iyi bilir. Sosyoloji Öğretmenimiz-rahmetli olduysa nur içinde yatsın-Demografi
ödevi vermişti ve birkaç sınıf arkadaşımızla sayfalar tutan bir tarihçe hazırlamıştık.. neyse) evet köyümüzden geçerken hızlıca bir tarih dersi verdi..Biz o güne kadar 1400'lü yıllarda Karaman dan kalkıp oralara gittiğimizi sanıyorduk. Oysa Hocam:'' Siz daha az vergi vermek için Osmanlı tebasına geçmişsiniz, şaraptan da vazgeçmediğiniz için yumuşak geçiş anlamında şarabı seven tarikatlarla içli dışlı
olmuşsunuz.'' deyivermez mi? Birkaç gün sarsıldım.. Hani ya biz Altay'dan gelen erlerdik.. Hani biz bir yaz günü uçmuştuk Tuna dan Mohaç Ovasına.. Ak Tolgalı Beylerbeyi haykırıp duruyordu...
     Sonra halen 85 yaşında olan Anneme çaktırmadan sordum:'' Anne be! bizim dedelerimizden tarikatçı olanlar var mı be '' Yarısı Melami çıktı.. Göç yollarında neler geldi kim bilir başlarına..Var bişeyler
dedim kendi kendime.. Sonra..Muhteşem Süleyman dizisini gözlerim ısırınca baktım ki Herkes içiçe girmiş..İnsan ol yeter dedim..
    Birkaç saatlik bir tekne yolculuğu.. Ardından kısa bir kara yolculuğunda gerçekten dolu dolu konulara değinen Sayın Hocamızdan öğreneceğimiz çok şey var.. Randevusuna yetişmek için yarım bıraktığı
konuları dört gözle bekliyoruz..
     Sayın Hocam. Pazar'a KARLİS'e randevunuz var..      Saygılarımla..
     Cengiz KANAT 1973 6 Ed.


M.Karluk-10.01.2013
Sevgili Dostlar,

Ne güzel yuvarlanıp gidiyorduk işte. Önceleri her gün hatta günde birden fazla girdiğim mail ortamında "Aman, çeşitli konuları araştırayım, espriler bulayım da haftalık yazımı yazayım, ne de olsa kemikleşmiş bir okuyucu kitlem var." düşüncesi ile bulutların üzerinde gezindiğim aylar geride kalmıştı. Çünkü bana bilgisayarda ayrılan süre dolmuş oluyordu. O zamanı da Ahmet Çanga gönderileri ile geçiriyordum. O da ne! geçtiğimiz Pazar günü bir de baktım ki;  "Pazar Musahabesi". Vay canına bu da nereden çıktı şimdi durup dururken diye bir yandan düşüncelere dalarken, öte yandan da, "Acaba okuyan ve geri dönüş yapan olacak mı?" diye meraktan kıvranmaya başladım. P.tesi, Salı, Çarşamba hep kontrol ettim gönderileri. E yuh artık, Ne kadar da çok testi meraklısı varmış bizim grupta yaa! diye de şaştım kaldım.

  Aslında yazıyı ve ekini ben de bir kaç kez hatim ettim."Bir kerede anlayamadığım için tabiiki, yoksa yazarının bir suçu yok." Doğrusu hakkını vermek lazım. Adamın bir standardı var. O standart da "Mükemmellik". 

  Son Musahabeyi okuyunca kendimle bir kez daha gurur duydum. Koltuklarım kabardı, Neden mi?
 Neden olacak Ersin DOĞER diye her kesimden beğeni alan yıllanmış bir arkadaşım var. Üstelik Prof., üstelik Dekan, üstelik şair ve yazar, ve de ciddi ciddi benimle "Hangimiz daha uzağı ıslatacağız?" yarışı yapıyor. E bu da beni fazlasıyla gururlandırıyor tabii ki.

 İnsanlar öylesine özlemişler ki Ersinim Doğerim in yazılarını KARLİS in hemen her kesiminde yankı buldu, tıklanma rekorları kırdı. Üstelik tüm Aydınlar, Emekçiler, Sosyalistler, Öğrenciler, Akademisyenler, Ulusalcılar, Emekliler, Testiciler, HekiMühendisler,  sıraya girdiler yazıya bir nebze olsun atıfta bulunabilmek için. Gel de onurlanma şimdi.

 Yalnız benim açımdan bir sorun var ortada:  "Ya bu adam 2013 boyunca böyle devam ederse...."

 Neyse, işin en güzel yanı şu ki. Gurubumuza Sevgili rektörüm sayesinde accaip bir renk geldi. Bundan böyle, renklerin çeşitlilik arzetmesi en büyük dileğim. Yalnıızz ben Karlis teki uzun boylu arkadaşlarımın dikkatini çekerim. Galiba önümüzdeki Pazar Menemen in Develeri ve k...nı yalama mı, yağlama mı her neyse o konu gündeme gelecek Pazar Musahabesinde. Selvi boylular dikkatli okusun. Ayrıca Serhat kardeşimden hemen "Pazar Muhasebesi" isimli yanıtını da bekliyoruz..
  
 Ersin Doğer Dekanım ın "Testi" ekini okuyunca, son okuduğu kitabı da tahmin ettim. Bence "Gri nin Elli Tonu" isimli edebi başucu kitabından pasajlar okuduktan sonra klavyenin başına oturmuş. Hayalinde oluşan görüntü Menemenlilik damarlarını kabartmış ve "Testi" oluvermiş. Konunun yazıya dökülmesi de tahrik in boyutunu gösteriyor.  Bir de 
"Mustafam, Beni tahrik et" demiş. Ne haddime kardeşim. 

Şimdii, diyeceksiniz ki, "Kardeşim sen her gönderinde mutlaka Karşıyaka dan söz ederdin. Hani hiç sesin soluğun çıkmıyor, Ne oldu ki böyle dut yemiş bülbüle döndün?" . Evet haklısınız bu günlerde dünyanın gözü Suriyede herkesin merak ettiği tek konu var: Eset, Ne zaman gidecek Sizce, Gider mii? Gitmez mi?

İmza: Bir Ersin Doğer Vantilatörü!!! 

Hiç yorum yok: