PINAR
YURDUN ağabeyimin şahsında
İKLEV yönetiminde
olanlara;..
Bugün
Pazar...Kuşadası'ndaki "Muhteşem hafta sonunun "ın üzerinden
yedi gün geçmiş bile...
Hafta boyunca gerek
telefon gerekse, elektronik posta ile pek çok
arkadaşımla görüşme
fırsatım oldu...
6 Ed C sınıfından katılan
arkadaşlarımın çoğu o kadar mutlu olmuşlarki
bana olan yansımalarını
sözlerle anlatmak mümkün değil....Ama birkaç
diyaloğu sizlere aktarmak
gerek galiba...
"Hafızamda silinmeye
yüz tutan 50 yıl önceki arkadaşlarımı... 50 yıl sonra
karşımda görmek
sıcaklığını hissetmek rüya gibiydi..."
"Davet
ettiğimizde acaba... diyen...Pazartesi beni arayıp, iyiki beni de
çağırmışsınız yaşamım boyunca unutamayacağım bir hafta sonu yaşadım.
dönüş otobüsüne
binerken 2015 Yılının Aralık ayını hayal etmeye
başladım......"
"Birlikte olmanın
mutluluğu yetmezmiş gibi...Bir de defalarca dönüp- dönüp
bakacağım.. Çocuklarıma
miras kalacak yüzlerce fotoğraftan oluşan bir albümüm
oldu....."
"Rüya gibi bir hafta
sonu oldu... Bu tür buluşmalara bir gece yetmiyor..
Keşke buluşmamız bir
hafta sürseydi..."
"Hayal bile
edemeyeceğim bir buluşmaydı.. Gerçekten Cumhuriyet
balosu gibi oldu...
Karşıyaka Liseli olmaktan bir kez daha gurur
duydum.... Eşim; "Bu
kadar candan arkadaşın olduğunu 50 yıl sonra
gözlerimle
gördüm"
Diyenler oldu... Tabii bu
kadar övgünün sahibi... İklev yönetimiydi...
Onun için üstümde
kalsın istemedim...Arkadaşlarımın bu içten duygularını
sizlerle
paylaşmak istedim.. Pınar Ağabeyimin şahsında aklıma ilk
geliveren Sayın
Ataizi'ne.. Sayın Ertürk'e.. Şadan Hanıma.. Koca adam
Barbaros'a...
İsfendiyar'a....Bizleri fotoğraf zengini yapan Vehbi'ye...Bizim tayfadan
Yücel'e ve... Adını hatırlayamadıklarımdan özür dileyerek...
Arkadaşlarım adına
teşekkür ederim...
Erdal Önal- 14.12.2014
İMBATA AROMASINI KATAN NERGİS
Kırklı
yılların sonu, ellili yılların hemen başında, Karşıyaka Alaybey tren
istasyonundan, demiryolu boyunca batıya doğru yürürken sağınızdaki bağlardaki,
bahçelerdeki yeşilin binlerce farklı tonu arasında kaybolan, kerpiç ya da
tuğladan yapılmış, kırmızı kiremitli küçücük evlerden yükselen kâh hüzünlü kâh
şen, yöresel şarkılar ve türkülerle irkilirdiniz. Arada bir de bostan
kuyularının etrafında dönen beygirlerin boyunlarındaki zillerin ve
çıngırakların çıkardığı ritimli sesler yansır dururdu ilkbahar sabahlarının
sessizliğinde.
Bazen bir
yılan süzülüp geçiverirdi önünüzden, ürkerdiniz bazen de bir erik ağacının
çiçekli dallarındaki kuş seslerine ıslıkla eşlik ederdiniz. Onlarca köpek
olmasına rağmen nedense hiçbiri saldırmazdı… Sevgi ve iletişim, doğaçlama tüm
canlılarda iç içe, sarmal olmuştu…
Bu
yürüyüşleri, bahçelerin arasından geçerek genellikle Nergiz’e doğru yapardık
rahmetli anacığım ile. Yol boyu aralıklarla ellerinde zembilleri, küçük
bıçakları ile ikişerli üçerli gruplar halinde Giritli ve diğer adalı yaşlı
kadınlarla karşılaşırdık. Bazılarının arkasında yardımcıları olurdu toplanan
otları taşısın diye. Para verseler de çarşıda pazarda bulamayacakları nice ot
çeşitlerini büyük bir keyifle toplarlardı… Arapsaçı, ebegümeci, ısırgan,
sarmaşık, turp otu, istifne, radika… Çok cömertti doğa. Onların ataları,
İstanköylü Hipokrat’tan öğrenmişlerdi; gıdaların ilaç, ilaçların da gıdaları
olduğunu.
Yol boyunca, İkinci Dünya Savaşı’nın, göçün,
yokluğun, yoksulluğun acılarını yüz hatlarında, kaşlarının arasındaki derin
çizgilerde taşıyan fakat tüm sıkıntılarına karşın gülümseyebilen dost yüzlü
insanlarla selamlaşarak sürer giderdi yürüyüşümüz.
Yağışlı
günlerde, küçük su birikintilerinin etrafında çiçek tozlarının oluşturduğu sarı
halkalar, bahar kokusunu yayarlardı çevreye. Karşıyaka tren istasyonu ile
Nergiz arası, renklerin görsel şöleniydi. Çeşit çeşit çiçeklerdi bu şölenin ev
sahibi. Karşıyaka’da o yıllarda önce yörük güzeli açar, onu sarı, mavi ve beyaz
yaseminler izlerdi. Yasemin Karşıyaka’nın simgesiydi. Bahçesinde yasemini
olmayan ev yok gibiydi. Ot toplamaya çıkanlar, ellerinde demet demet papatyalar,
gelincikler, lâleler, sardunyalar, anemonlar, hanımelleri, katırtırnaklarıyla
dönerlerdi evlerine. Özenle topladıkları bir çiçek daha vardı NERGİS… İzmir’in
imbatına aromasını katan bu beyaz, sarı taç yapraklı yaban nergisleri ayrıca
bağlanır, korunur ve incitmeden koklanırdı…
Karşıyaka’da bir mahalleye adını veren bu
soğanlı bitki türünün bitkibilimindeki adı Narcissus olarak geçer. Yunan
mitolojisinde kendi güzelliğine vurulan Narcissus’un ilginç de bir öyküsü
vardır. Bu öykü, aynı zamanda nergis çiçeğinin de doğumudur.
Narcissus;
‘Narsis’, ‘nergis’ ve ırmak tanrısı olarak bilinir. Kimi söylencelere göre baş
tanrı Zeus tarafından Enna Ovası’na bırakılan bir çiçek ya da güzelliği göz
kamaştıran bir delikanlıdır. Bu konuda gelecekten haber veren kâhin Tiresias,
Narcissus’un annesine “Oğlun kendi güzelliğini görmemesi halinde çok uzun
ömürlü olacak.” der.
Latin şair
Publius Naso Ovidus’un anlatımına göre, genç kızları ve perileri kendine aşık
edecek kadar güzel olan Narcissus hiçbirine yüz vermez. Günün birinde bir peri
olan Echo (yankı) aşık olur. Narcissus, bu aşkı da karşılıksız bırakır. Echo
çok üzülür, zayıflar, inleyen bir ses olarak kalır. Periler, genç kızlar bu
duruma çok öfkelenirler, aşklarına karşılık vermeyen Narcissus’u tanrılara
şikâyet ederler. ‘Haklı Öfke Tanrıçası Nemesis’;
“Başkalarını
sevmeyen kendisini sevsin.” der.
Günün birinde, göl kenarında, duru bir suda kendi
yansımasını gören Narcissus kendine aşık olur, çok sever kendisini. Öylesine
kendinden geçer ki sudaki yansımasına ulaşmak isterken düşer boğulur. (Kimi
anlatılara göre de intihar eder.) Daha sonra Narcissus’un öldüğü o yerde, çok
güzel yeni bir çiçek açar. İşte onun adıdır ‘NERGİS’…
Günümüzde de
Karşıyaka’mızın nergisidir ‘Nergiz’. Nadide bir çiçektir, özenle korunmak, bakmak,
bakılmak ister..
Yücel İZMİRLİ
DÜN VE BU GÜN ÖĞRETMENLERİMİZ
Bu gün 24 Kasım Öğretmenler
günü. Bu anlamlı günde bizleri en alt eğitim ve öğretim sıralarından alıp bu
derecelere yükselten sayın öğretmenlerimiz hakkında birkaç söz
söylemek istiyorum.
Genel anlamı ile öğretmen bilgi,
sevgi, hoşgörü aktaran kimse olarak bilinir. Bir diğer deyişle öğretmen bilgi
veren feyz veren demektir. Ancak bu kelime içerik olarak çok geniş bir anlam
taşır. Çünkü feyz içinde her türlü sevgi saygı, bilgi aktarımı, karşısındakine
en güzeli verme ve ondan bunların öğrenilme ve tatbik edilmesini isteme gibi
çok geniş anlamlar çıkmaktadır.
Günümüzde tüm dünyada ve ülkemizde
öğretmen denildikte üst kurumlardan gelen belirli plan ve programlar dahilinde
önceden belirlenen bir müfredata uygun olarak belirli bilgi ve becerileri
önceden belirlenen zaman ve koşullar içinde karşısındakine aktaran ve
bunu değerlendiren buna karşın ilgili kurumdan belirlen ücreti alan gerçek
kişilere öğretmen denir.
Bu tanımdan da anlaşılacağı
üzere öğretmen sade öğreten kişi değil aynı zamanda karşındaki öğrencinin
hemen tüm sorunları ile ilgilenen veya ilgilenmesi gereken ve karşısındakini
daima pozitife yönlendiren kişidir.
Yıllar öncesi Karşıyaka Lisesi'ne
önce orta okul öğrencisi olarak başladım. O zaman Orta I. Sınıflar Lise Kampusu
dışımda şu anda Karşıyaka İlköğretim Okulu binasında idi. Şube Müdürünüz
Rahmetli Sayın Hocam Şevki DİNÇER'di. Sayın Matematik Hocam
Halim ERKER'de dersimize girerdi. Sınıfı geçen tüm Şube
öğrencileri ertesi yıl Lise Kampusu ile tanışırlardı. Biz de öyle olduk.
Orta Okulu O kampus içinde bitirdikten sonra direkt olarak Lise Binamızla
tanıştık. O binayı 2 yıl uzaktan bakmış ve ah bu binaya gelebilsem demiştik.
O yıllar bize müdürlük yapan
Sayın Reşat POSTACIOĞLU hocamızın yönetimi Sayın Şeref
BİGALI'nın bizlere olan yakın ilgisini, Lise Eski Müdürümüz Sayın
Cemil BAYER'in bize feni sevdirmesini: değerli hocam v Sayın Hasan Tahsin
ABAKAN ve ev halkının kişime olan yakınlığını Gerek tarih gerekse devrim
tarihini bizlere üst düzeyde aşılamak isteyen Değerli Hocam Sayın Fikret SEZER Hocamı;
Coğrafyayı bize Üniversite düzeyinde öğretmeğe çalışan Sayın Hocam Melahat
KOLOĞLU'nu; biyolojiyi bizlere aynı düzeyde vermeğe çalışan ve bunun için
her türlü yayına el atan Sayın Hocam Hacer KORKAN'ı İngilizceyi bizlere
zor kullanarak ve fakat kolej öğrencisi gibi yetiştiren Sayın Hocam Abdülhakim
ARVAL ve canına dişine takan bizlere Londra İngilizcesini öğretmek için
tüm fedakarlıklara katlanan Sayın Nermin TÜKEN Hocamı ve o devirde bizleri
İzmir'in en önemli Lisesi Olan Atatürk Lisesi düzeyinde öğretim ve onlardan
üstün eğitim veren Tüm hocalarımı şu anda en içten şekilde selamlıyorum ve
anıyorum. Onlar büyük ve gerçek kişilik sahibi olan insanlardı.
Efendiler! bu kişiler hiç bir çıkar
beklemeksizin SIRF ÖĞRENCİM EN İYİ EN BAŞARILI
OLSUN diye canlarını dişlerine takarak o günün tüm
olumsuz koşullarında bizleri gerçekten en iyi yapabildiler. İyi
hatırlıyorum o zaman Üniversite sınavları merkezi değil var olan 8 Üniversite
ve Yüksek Okullar sınavları ayrı ayrı yaparlardı. Sınavlara giren her
arkadaşım mutlak bir yüksek okul veya Üniversite öğrencisi oldular.
Yine çok iyi hatırlıyorum Sayın
Hocan Hasan Tahsin ABAKAN lise son sınıfta ; Sayın Hocam Cemil BAYER bizlere
lise 2. ve son sınıfta mutlaka uzman olma fikrini ilk aşılayan kişilerdi. Bize
O konu üzerinde uzman olmadıkça konuşmayın yazmayın derledi. O zaman Bu sözler
bize hoş gelmiş olsa gerek şu anda aynı sınıftan 7 arkadaşım Kariyerlerinin son
aşamasına gelmişlerdir.
Bizlere bu ilk hızı veren benim
vefakar, çilekeş ve fakat GERÇEK İNSAN OLABİLEN sayın
hocalarımdır. Burada O'nlar için ne yazsam anlatamam.
Değerli arkadaşlarım bu günde
Öğretim üyesi gerçek öğretmenler mi ? Diye sorabilirsimiz. Hayır.
Onlar ilim üreten ve yayan bir kişidir. Olması gereken budur. Öğretmen ise
belirli bir programa bağlı olarak o bilgileri karşına aktaran kişidir. Bilimsel
özerkliği yoktur. Bilim adamı olan hocalar ise bilimsel özerkliği olan ve kendi
plan ve programlarını kendileri oluşturan kişilerdir.
Ancak hemen şunu apaçık eklemem
gerekir ki bilim adamını belirli seviyeye ulaştıran da onun öğretmenleridir. O
öğretmen olmaz ise bilim adamı da olmaz. Bilim de olamaz. O halde bilimin
oluşumunda öğretmenlerin katkısı sonsuzdur. Ancak GERÇEK ÖĞRETMEN
olabilsinler.
Günümüz ise bu olması gerekenlerden
çok uzak bir görünüm arz etmektedir. Günümüzde öğretmenlik bir “amaç” olmaktan
çıkmış bir “ekonomik araç” olmuştur. Günüz öğretmeni öncelikle kendi
yaşamını en iyi nasıl yaparım endişesi ile çalışmaktadır. Kendisi için en iyi
yaşam koşulları arama peşindedir. Genel ve hatta aktarma bilgilerinden de
yoksundur. Her birinin arabası, evi, yazlığı vardır ve fakat evlerinde kitaplık
yoktur. Bu kitaplık neden denince bize yanıt
olarak bize “bilgisayar her şeye yeter” denilmektedir. Bu ne büyük bir
gaflettir. Bu ise acı bir geleceğin ilk çanları demektir.
Dilerim günümüz öğretenlerimiz biraz düşünür ve
özlerine döner veya dönmeğe çalışır iseler bu hem kendileri hem ulusumuz
açısından çok yayarlı olacaktır.
Metin Ceyhan 24.11.2014
KARLİS grubunu takip
eden hepsi birbirinden değerli Lise Öğretmenlerimin Öğretmenler Gününü yürekten
ve saygıyla kutluyorum. Ebediyete göç edenleri rahmet, minnet ve şükranla
anıyorum.
Ve Aramızdan
ayrılanlara:
(Aramızdan ayrılanlara.).
NE VARSA ONLARDA
Göçüp gittiler onlar aramızdan ..
Sessizce...
Gözlerinden havai fişekler
yayılır her gece.
Çürüyen bedenlerinde boy atıyor şimdi,
Sarısabırlar,küstümotları
Ve hercai menekşeler .
Onların rüzgarıyla salınır,
Gelin gibi....
Gökyüzünde mavi uçurtmalar.
Onlardır.
Tavlı topraklarda
Tohumların kabuğunu çatlatanlar,
Deli poyraza direnen bin yıllık çınarlarda
Onların direnci.
Denize değen günbatımlarında,
Irmaklara eğilen salkımsöğütlerde
Onların güzelliği.
Ellerinde tel arabalarıyla,
Bayır aşağı koşan güler yüzlü köy çocuklarında
Onların yaşama sevinci...
Sessizce dolanan ateş
böceklerini görürsünüz
Hani karanlıklarda ışıl ışıl parlarlar ya.
Bilin ki göz atmaya gelmişlerdir.
Olana bitene.
Onlar...... Hep bizimle yürekleri,
Hep bizimle sevgileri, özlemleri....
Sessizce alkışlıyorlar şimdi bizleri.
Cengiz
KANAT KEL- 6 Ed.D 1973
Fikret ağabey merhaba;
Bugün bir iş için Konağa indim...Dönüşte iskeleden
çarşı boyunca yürüdüm..
yol boyunca bir tek tanıdığa rastlamadım, bir kişi ile
bile selamlaşmadım...
Sanki hiç tanımadığım bir ülkenin caddelerinde gibi
hissettim kendimi...
Robot gibi koşuşan...asık yüzlü telaşlı yüzlerce insan...
telefonunu kulağına koyup veya telefon ekranında
pür dikkat birşeyler
izleyen onlarca kişi.....
Metrodan sola dönüp evime giderken... Eski istasyonun
önünden geçtim...
kafamı kaldırdım baktım...Chocolat Cafe
duruyor karşımda... Gülümsedi gibi geldi bana... Evet
evet gülümsedi Chocolat Cafe bana...
Oturdum bir çay içtim...Çaydan aldığım her yudumda
gerilere daldım gittim...
Masanın başında seni gördüm sanki...Günün ilk gülen
yüzü olarak....
masada yeşil- kırmızı aliminyum folyolara
sarılmış likörlü çikolatalar gördüm...Simitlerin
yanında sanki Hollanda menşeli koca koca peynir
dilimleri gördüm...lokmalara eşlik eden
ince belli bardaklarda, tavşan kanı
çaylar gördüm...Ben de gülmeye başlamışım
farkında olmadan...
Kendime geldiğimde...Aman be... Erdal dedim...
Hayal dünyasına ben, bazı bazı...
dalsam bir türlü... Dalmasam bir türlü...
Gönlüme aşina olan bu sazı....
Çalsam bir türlü... Çalmasam bir türlü...
Şarkısını mırıldandım... usul, usul...
Şimdi eve geldim..bunları düşüne düşüne...
Yazmasam bu yaşadıklarımı... Karnım şişmeye başlayacak
sabaha kadar...
en iyisi mi dedim... Yaz kurtul...Öpüyorum
tonton yanaklarından...
17 Kasım 2014
17 Kasım 2014
Erdal ÖNAL(1964)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder